24 Haziran 2024 Pazartesi

Absürdiya 6.Bölüm : Çatlak Mazi 1

 



Çatlak maziden dolayı ortam bir an sessizleşmişti. Ne Hayal ne de ben bu sessizliği bölmeyi düşünmüyorduk. Çünkü geçmişte ne yaşandıysa üzücü bir olaydı sanırım. Ayrıca önümüzde ki sehpada duran bize verilmiş bu tuhaf zamazingo daha çok ilgimizi çekiyordu. Yani bu ilginç şeyi şimdi kurcalamayacaksak ne zaman kurcalayacaktık ki?

Hayal’e doğru göz ucuyla baktım o da benle aynı düşünüyormuş gibi ilgiyle önümüzdeki ilginç silaha bakıyor ve incelemeye çalışıyordu. Derken kendisine baktığımı fark etmiş olsa gerek o da göz işaretiyle aleti gösterip yanıma doğru biraz eğildi.


“Ne dersin elimize alıp bir göz atalım mı?”

“Valla çok iyi olur, ben de tam sana aynı şeyi soracaktım sen önce davrandın.”

“Ayrıca ortamda garip bir hava oluştu ve bu havayı bozmak pek içimden gelmiyor.”

“Haklısın ben de tedirgin oldum.” Deyip eline kitabı almıştı. Aslında gayet sıradan bir kitap gibi görünüyord…


Yok yok yanlış okumadın sevgili okur kitap dedim nedenini zaten az sonra anlayacaksın az daha sabret ama sana da hak veriyorum ilk gördüğümde ben de çok şaşırmıştım. Hatta elinde olmasına rağmen Hayal de çok şaşırmıştı ve sanki sıradan bir kitapmış gibi şaşkınlıktan arkasını çevirip konusu neymiş diye bakıp, sonra aynı şaşkınlıkla sayfalarını çevirip bakmaya başlamıştı. Tabi içine bakıp ne olduğunu anlayınca anca kendine gelmişti. Şimdi senin elinde de böyle tuhaf bir şey olsa sen de aynı şekilde davranmaz mıydın? Hımm yine muhabbete daldık, ne diyorduk haa biz hikâyeye dönelim değil mi?


Elime alır almaz resmen şok olmuştum. İlk anın şokuyla sanki kitapçıya girmişim de kitaplara bakıyormuşum hissi oluşmuştu. Şaşkınlıktan sıradan bir şeymiş gibi kitap açıklaması için arkasını çevirmiş, sayfalarını karıştırıyordum. Sonra sayfaların birinde durup, o olağan dışı ekranı ve bildirimleri görünce anca o zaman kendime gelebilmiştim. Sanki yüzlerce tableti sıkıştırıp kitabın sayfaları haline getirmişlerdi. Cidden çok ilginçti ve acayip hoşuma gitmişti. Sonra acaba kalem ya da silah gibi dar bir şeyler olsaydı nasıl görünürdü diye düşünürken elimde bir hareketlenme hissettim. Kitap aniden az önce ne düşündüysem o şekli almaya başlamıştı. Önce şık bir dolma kalem, sonra da eski dönem bir altı patlar revolver olmuştu. Şaşkınlık içerisinde Umut’a bakmıştım o da benim gibi şok olmuş vaziyette bana ilgiyle bakıyordu.


“Sen de gördün değil mi?”

“Evet evet, bu inanılmaz bir şey.”

“Al sen de denesene. Sadece bir şey düşünmen yeterli.”


Dikkatli bir şekilde elime alınca birden ne düşüneceğimi şaşırdım. Cihaz sanki iyi çekmeyen yerel televizyon kanalı gibi önce biraz karıncalandı ve aklıma televizyon gelince birden elimde küçük bir cep televizyonu belirmişti.


“Aaah hep böyle bir şeyin hayalini kurardım. Seyrettiğim bir animede görmüştüm böyle cep telefonundan ya da kol saatinden fırlayan televizyonlar çok harika görünüyordu.”

“Evet çok hoş görünüyor. Gerçekten böyle bir cihaza sahip olmak isterdim.”

“Değil mi? Değil mi? Bence de çok havalı.”


Sırasıyla animede gördüğüm o ilginç eşyaları hayal etmiştim ve hepsi de kusursuz bir şekilde oluşmuştu. Aah rüyada gibiydim resmen.


“Baksana Hayal şu her eşyaya döndüğünde ortaya çıkan düğmeye benzeyen şey ne ki?”

“Bilmem ki benim de ilgimi çekmişti aslında ama dokunmaya fırsat olmadı”


Biz kendi aramızda böyle fısır fısır konuşurken karşımızdan çok ciddi bir ses gelmişti.


Sakın ona basayım deme!


“Tabi hâlâ bu evrende insan olarak, şu anda, bu yaşta ve bu şekilde görünmek istemiyorsan.”

Ürkütücü sesin sahibi kaşları çatılmış bize doğru bakan Fatih’ten başkası değildi.

Yüzünü gördükten sonra hayalbası gözlerimi Fatihten ayıramadan sakin ve dikkatli bir şekilde önümüzdeki sehpaya koydum.

Evet bundan sonra alete Hayalbas demeye karar verdim insanların hayallerini gerçeğe dönüştürdüğünden çok mantıklı gelmişti. En azından tuhaf alet demekten iyiydi öyle değil mi?

“Ah, Fatih onların bir suçu yok biraz daha sakin olabilir misin?”

“Lütfen onun kusuruna bakmayın geçmişi hatırlayınca sinirlendi sadece sizle bir alakası yok.”

Zeynep’in suratında Fatihten çok farklı bir ifade olunca şaşırmıştım. Yüzünden aşırı endişeli olduğunu görüyordum.

Bu kadın bu kadar sevecen ve iyi biri miydi ya?

Ben böyle düşünürken Fatih tekrar gürlemişti.

“Nasıl alakası yok Zeynep? Elindeki aletle sanki bir oyuncakmış gibi oynuyorlar?”

“Tıpkı onun…”

Adamın yüzünde birden fazla duygu vardı sanki öfke, suçluluk, özlem, kaygı, endişe. Tabii ki de bunların hepsini öfke maskesinin arkasına iyi saklamıştı ya da öfkesi diğerlerine daha baskın gelmişti de diyebilirim.

“Bana bakın o aleti amacı ve bilgim dahilinin dışında ya da kötü bir niyetle kullanırsanız,…”

Fatih o kadar sinirlenmişti ki sinirden tüm vücudu titriyor gibiydi. Kendini azıcık sakinleştirmek için önce gözlerini kapadığı sırada sözlerini yarıda kesmişti. Sonra başını ağır bir şekilde sağa doğru çevirmiş, ardından derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini tekrar açıp aynı sinirli sert tonda sözlerine devam etmişti.

“Gözünüzün yaşına dahi bakmam, hangi delikte olursanız olun sizi bulur ve oracıkta öldürürüm! 

“Hatta öldürmekle kalmaz, sizi ibreti alem olsun diye cesetlerinizi tüm evrene eşit parçalar halinde dağıtırım!”

“Ama siz öyle yapmazsınız öyle değil mi? Akıllı insanlara benziyorsunuz.”

Etrafına çok güçlü ve karanlık bir hava yayıp tüm soğuk kanlılığı ile bunları söyleyen Fatih’in karşısında istemsizce yutkunmuştum. Daha da korkutucu olan son sözlerini az önce sanki bizi tehdit etmiyormuş gibi sevecen bir ifadeyle söylemesi daha da ürkütücüydü.

“Kendine gel artık Fatih!”

“Dedim sana onların bir suçu yok diye, her insan aynı tepkiyi verir. Ama her insan Cenk’in yaptığını yapacak hali yok ya.”

“Tekrar onun kusuruna bakmayın lütfen, Cenk, Fatih için bir eleman ya da yardımcıdan çok kankası gibiydi.”

 “Ne var ki bunda Zeynep aynı hataları yapmamaları için onları nazikçe” uyarıyordum.”

“Hatta görmedin mi en sevimli halimle gülümseyerek sözlerimi bitirdim.”

“Seni salak! Hangi insan böyle tehdit edildikten sonra korkmaz?”

Az önceki gibi kudretli olmasa da yine iğneleyici ve alaycı bir yüz ifadesiyle bunları söyleyen Fatih araya girmişti. Ama Zeynep’in sanki sabrı yavaştan tükeniyormuş gibi görünüyordu.

“Kendine gel yoksa tüm mangalarını çöpe atarım bak!”

“Anladın mı beni?”

İşaret parmağını ona doğru gösterip bunları söylerken yüzünde kızgınlıktan çok endişe ve merhamet vardı sanki. Ama nasıl yapıyorsa o da yüzüne ustaca yalandan kızıyormuş gibi görünmesini sağlayan kızgınlık maskesini takınmıştı.

Allah’ım bunların ikisi de kaçık nereye düştüm ben böyle?!

“Nee?!”

“Seni vicdansız kadın sakın benim kıymetli hazineme dokunma!”

Zeynep, manga yığılı olan masanın üstünden bir tane almış ve yüzünde yoğun bir tiksintiyle sayfalarını çevirip baktıktan sonra Fatih’e doğru sallamıştı.

“Hımm, bilmem ki misal bu mangayı hiç sevmemiştim hep okuyup okuyup pis pis sırıtıyordun. …ıyy çok iğrenç.”

“Aaah hayıır! Tamam tamam söz bundan sonra lafını dinleyeceğim dur nolur yapma.”


“Umut ben cidden korkmaya başladım, gece vakti yalnız kaldığım ıssız ormanda bile bu kadar tedirgin olmamıştım.”

“Seni kesinlikle anlıyorum ben de aynı fikirdeyim. Ne yapsak ki onlar tartışırken tüysek mi? Şahsen cesedimin her parçasını tüm evrende dolaşmasını istemem. Ben hepsinin bütün halinde olduğunda daha mutluyum.”

“Fufufu”

“Hey bunda gülünecek bir şey yok. Ben gayet ciddiyim bu deli herif yapacağım dediyse yapar valla.”

“Ahh, kusura bakma bir an hayal ettim de, tüm evrende minik minik Umutların dolaşması fikri nedense komik geldi kendimi tutamadım.”

“Hatırlatırım adam sadece beni değil seni de minik parçalara bölmekle tehdit etti, bunu unutmasan iyi olur.”

“Ughh… Doğru haklısın bak bunu bir an için unuttuydum. Sağ ol be…”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder