Offf, şimdi bunu ilk
defa yapmıyorum tabi…- Aahhh bu çok acınası gerçekten burada oturmuş kendi
kendime muhabbet etmeye çalışıyorum. Cidden çok acınası~~
Off burası da amma
sıcak oldu ya… Şimdi olanları şöyle düşünürsek eğer demek bile istemiyorum
aslında cidden ne işim var lan benim burada?
Aaah bok vardı o işi
kabul ettim. Neymiş “daha önceki tecrübelerimden dolayı, red edince sonuçları
kötü oluyor bla bla” hep aynı şeyler. Al işte kabul ettik de ne oldu? Elime ne
geçti? Bolca kafa karışıklığı, tanımadığım yerde bol bol rezil olmaya yetecek düzeyde
malzeme ve milletin içinde kusmam, sanki burada ki tek anormal şey benmişim
gibi etraftakilerin bana vebalıymış gibi bakması.
Hele girişteki insansı
robotun o yüz ifadesini hiç saymıyorum.
Umut, elini insansı
robotun bulunduğu yöne kaldırıp yüksek sesle söylenir.
-Bu kadar gerçekçi
iğrenme surat ifadesini nasıl yapıyorsun? Ne biçim robotsun lan sen tüm
yeteneklerini sergilemek için beni mi bekledin!
… tabi
içinden.
Hah bir de bu dengesiz
anlatıcı var. Bir kere de benim yanımda ol be bir kere! Ben bu hikâyenin baş
karakteriyim! Kahramanıyım lan ben! Senin gibi yazarın ben, off şansıma
tüküreyim.
Nolurdu Mevsim
Katliamında karizmatik bir komiser olaydım çok mu şey istiyorum haa söyle… hah
hah hah …
Zaten en son
yediklerimi de kustum iyice halim kalmadı.
Ben böyle can hıraş
şekilde hararetli hararetli söylenirken bana doğru birinin seslendiğini duymamla
düşüncelerimden sıyrıldım.
“Heey, orada şapşal
şapşal kendi kendine mırıldanıp duran kusmuk bey, iyi misin?”
“Kusmuk?!”
…eveeet rakibine
çok güzel bir kroşe vuruyor vee nakavt! Ding, Ding, Ding! Hatta bu bir manga
olsaydı “kusmuk” yazısı ok gibi saplanırdı o derece yani…
Eeeh, yeter artık be
şimdi de okuyucularla muhabbete mi sardın işini yap be adam!
“Hey, sana diyorum
tek kişilik gösterin bitti mi?”
“A-ahh se-selam.” Aahhh ölmek istiyoruuum~~ utançtan
yerin dibine gireceğim evet yine.
“Bir şeyler yemek
istiyorsan sana Pitonlu deve pilavını öneririm. Tadı aynı tavuklu pilava benziyor,
yani biraz andırıyor. En azından adını görmezden gelip yediğinde, ilk
denediğimde bana öyle gelmişti.”
“Bu arada neden
benim masama gelip oturmuyorsun burada böyle çömelip konuşmak pek hoş değil de.”
“Ahh tabi, şey
pardon haklısın.”
“İşte geldik buyurun
oturun.”
“Bu arada ben Hayal.”
“Yok lütfen gerçek
olsun”. Oğluuum çok güzelmiş yaa, şu absürt
yerde başıma gelen en güzel şey diyebilirim.
O kusursuz gülüşü, kıvırcık turuncu saçları, blablabla -buraları
açık açık yazmayalım çünkü o zaman bu hikâye amacından sapıp iyice +18
hikâyelere döner.- Lan düşüncelerimde özgür bırak bari
be!
“E-efendim? Ney
gerçek olsun? Adın mı?”
“Ha?! Yok yok Umut
ben, ben de memnun oldum.”
Hımm,
gerçekten ilginç bir çocuk. Arada çok dalıp gidiyor ama beş gündür gördüğüm ilk
normal insan olmasından dolayı bayağı rahatladım, yoksa kafayı yiyecektim.
“Az önce yemeğin adı
ne demiştin?”
“Ha, o mu pitonlu
deve pilavı.”
Adını
duymam bile yetiyor. Yüzüm hem iğrenme ve tekrar kusma hissi hem de çaresizlik
oluşmasını anlatabilecek bir ifadeye bürünmeye çalışan ifade çorbasına döndü
resmen.
“Evet adını duyunca
benim de ilk tepkim aynı böyle olmuştu ama mecburen tadına bakmak zorunda
kalmıştım. Malum araştırma yapıyordum. Sonra baktım tadı bayağı bildik bir şeye
benziyordu ben de adını görmezden gelip yemiştim.”
Yüzünde memnun olmuş
bir ifadeyle sağ elini yanağına koymuş ve kafasını hafifçe yana eğmişti. Ben
cidden çok güzel kız diye düşünürken Hayal konuşmaya devam ediyordu.
“Nasıl yapıldığını
sorduğumda ise yüksek ısı buharında deve derisine sarıp içinde piştiğini
söylemişlerdi. O yüzden adı böyleymiş.”
“Ha peki öyle mi? Gerçekten
çok memnun oldum ve çok da güzelsin ama cidden benim burad… ben son kısmı da
dışımdan söyledim değil mi?”
“Evet çok klişe
olacak ama söyledin haklısın.”
Çok
zarif bir gülümsemeyle bunları söylerken bile çok tatlı. Hadi adamım şimdi
dalıp gitmenin sırası değil.
“Ayrıca hiç buradan
çıkmaya zahmet etme. Ben tam beş gündür buradayım ve senin de aklına geldiği
gibi yaptığım ilk şey kapıdan gerisin geri çıkmaktı. Ama denediğimde sanki
görünmez bir duvar varmış gibi yüzümü çarpmıştım. Cidden hoş bir tecrübe
değildi.” O an birden gözlerimin önünde tekrar belirince istemsizce sol elimin
işaret parmağıyla sol yanağımı hafifçe kaşıyormuş gibi dokunurken utancımı
belli belirsiz bir gülümsemenin arkasına saklamaya çalışmıştım.
“Ayrıca hani
araştırma yapıyorken yemek zorunda kaldım dedim ya, hah işte belki buradan
çıkmanın anahtarı tüm o adı iğrenç olan yemekleri yemektir diye düşünmüştüm.
Ancak maalesef o da değilmiş.”
“Artık iyice pes
etme noktasına gelecekken tam o sırada kapıdan sen çıka gelince çok
şaşırmıştım. Aslında başta senin de buranın yerli halkı sanmıştım ama sonra
garsonun önünde öyle aniden kusunca olmadığını anladım.”
“Aahh o kısmı
hatırlatmasaydın iyiydi.”
Tam o esnada ellerinde
sipariş ettiğimiz yemeklerle dolu olan garson bize doğru yaklaşmaktaydı.
-Efendim işte
siparişleriniz, afiyet olsun.
-Teşekkürler.
“Ne diyorduk, hah
işte bence birileri bizi buraya bilerek kapattı ve bir çeşit oyun oynamak
istiyor olabilir, ya da buranın ne kadar absürt olduğunu da göz önünde
bulunduracak olursak belki burasının normal hali budur. Burada ki bu tüm
insanlarda belki bu çıkış yolunu bulamadıkları için burada kalmış da
olabilirler. Sence de öyle değil mi?”
Hayal’in
söyledikleri cidden çok mantıklı gelmişti yüzümde oluşan düşünceli bir tavırla
onu onayladım.
“Hımm, gerçekten çok
haklısın.”
“Beş gün demek
cidden yalnız başına zor olmuş olmalı.” Dedikten sonra önümde duran tuhaf
isimli yemekten biraz alıp yedim.
“Oo cidden de tadı
tavuğa benziyormuş çok ilginç.”
…
“Evet, yemeğimizi de
bitirdiğimize göre artık planımızı konuşabiliriz.” Konuşmam biter bitmez
siparişlerimizi getiren az önceki garson tekrar masamıza yaklaşıp konuşmaya
başlamıştı.
-Afiyet olsun
efendim. Hayal hanım ve Umut bey tatlı yemeyecekseniz eğer, siz ikinizi üst
kattan çağırıyorlar lütfen beni takip ediniz.
-Teşek…Bir dakika
ne? Buranın üs katı mı vardı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder