3 Haziran 2024 Pazartesi

Absürdiya 3.Bölüm : -mü ki?

 


Offf, şimdi bunu ilk defa yapmıyorum tabi…- Aahhh bu çok acınası gerçekten burada oturmuş kendi kendime muhabbet etmeye çalışıyorum. Cidden çok acınası~~

Off burası da amma sıcak oldu ya… Şimdi olanları şöyle düşünürsek eğer demek bile istemiyorum aslında cidden ne işim var lan benim burada?

Aaah bok vardı o işi kabul ettim. Neymiş “daha önceki tecrübelerimden dolayı, red edince sonuçları kötü oluyor bla bla” hep aynı şeyler. Al işte kabul ettik de ne oldu? Elime ne geçti? Bolca kafa karışıklığı, tanımadığım yerde bol bol rezil olmaya yetecek düzeyde malzeme ve milletin içinde kusmam, sanki burada ki tek anormal şey benmişim gibi etraftakilerin bana vebalıymış gibi bakması.

Hele girişteki insansı robotun o yüz ifadesini hiç saymıyorum.

Umut, elini insansı robotun bulunduğu yöne kaldırıp yüksek sesle söylenir.

-Bu kadar gerçekçi iğrenme surat ifadesini nasıl yapıyorsun? Ne biçim robotsun lan sen tüm yeteneklerini sergilemek için beni mi bekledin!

… tabi içinden.

Hah bir de bu dengesiz anlatıcı var. Bir kere de benim yanımda ol be bir kere! Ben bu hikâyenin baş karakteriyim! Kahramanıyım lan ben! Senin gibi yazarın ben, off şansıma tüküreyim.

Nolurdu Mevsim Katliamında karizmatik bir komiser olaydım çok mu şey istiyorum haa söyle… hah hah hah …

Zaten en son yediklerimi de kustum iyice halim kalmadı.   

Ben böyle can hıraş şekilde hararetli hararetli söylenirken bana doğru birinin seslendiğini duymamla düşüncelerimden sıyrıldım.

 

“Heey, orada şapşal şapşal kendi kendine mırıldanıp duran kusmuk bey, iyi misin?”

“Kusmuk?!”

…eveeet rakibine çok güzel bir kroşe vuruyor vee nakavt! Ding, Ding, Ding! Hatta bu bir manga olsaydı “kusmuk” yazısı ok gibi saplanırdı o derece yani…

Eeeh, yeter artık be şimdi de okuyucularla muhabbete mi sardın işini yap be adam!

“Hey, sana diyorum tek kişilik gösterin bitti mi?”

“A-ahh se-selam.” Aahhh ölmek istiyoruuum~~ utançtan yerin dibine gireceğim evet yine.

“Bir şeyler yemek istiyorsan sana Pitonlu deve pilavını öneririm. Tadı aynı tavuklu pilava benziyor, yani biraz andırıyor. En azından adını görmezden gelip yediğinde, ilk denediğimde bana öyle gelmişti.”

“Bu arada neden benim masama gelip oturmuyorsun burada böyle çömelip konuşmak pek hoş değil de.”

“Ahh tabi, şey pardon haklısın.”

“İşte geldik buyurun oturun.”

“Bu arada ben Hayal.”

“Yok lütfen gerçek olsun”.  Oğluuum çok güzelmiş yaa, şu absürt yerde başıma gelen en güzel şey diyebilirim.  O kusursuz gülüşü, kıvırcık turuncu saçları, blablabla -buraları açık açık yazmayalım çünkü o zaman bu hikâye amacından sapıp iyice +18 hikâyelere döner.- Lan düşüncelerimde özgür bırak bari be!

“E-efendim? Ney gerçek olsun? Adın mı?”

“Ha?! Yok yok Umut ben, ben de memnun oldum.”

Hımm, gerçekten ilginç bir çocuk. Arada çok dalıp gidiyor ama beş gündür gördüğüm ilk normal insan olmasından dolayı bayağı rahatladım, yoksa kafayı yiyecektim.

“Az önce yemeğin adı ne demiştin?”

“Ha, o mu pitonlu deve pilavı.”

Adını duymam bile yetiyor. Yüzüm hem iğrenme ve tekrar kusma hissi hem de çaresizlik oluşmasını anlatabilecek bir ifadeye bürünmeye çalışan ifade çorbasına döndü resmen.

“Evet adını duyunca benim de ilk tepkim aynı böyle olmuştu ama mecburen tadına bakmak zorunda kalmıştım. Malum araştırma yapıyordum. Sonra baktım tadı bayağı bildik bir şeye benziyordu ben de adını görmezden gelip yemiştim.”

Yüzünde memnun olmuş bir ifadeyle sağ elini yanağına koymuş ve kafasını hafifçe yana eğmişti. Ben cidden çok güzel kız diye düşünürken Hayal konuşmaya devam ediyordu.

“Nasıl yapıldığını sorduğumda ise yüksek ısı buharında deve derisine sarıp içinde piştiğini söylemişlerdi. O yüzden adı böyleymiş.”

“Ha peki öyle mi? Gerçekten çok memnun oldum ve çok da güzelsin ama cidden benim burad… ben son kısmı da dışımdan söyledim değil mi?”

“Evet çok klişe olacak ama söyledin haklısın.”

Çok zarif bir gülümsemeyle bunları söylerken bile çok tatlı. Hadi adamım şimdi dalıp gitmenin sırası değil.

“Ayrıca hiç buradan çıkmaya zahmet etme. Ben tam beş gündür buradayım ve senin de aklına geldiği gibi yaptığım ilk şey kapıdan gerisin geri çıkmaktı. Ama denediğimde sanki görünmez bir duvar varmış gibi yüzümü çarpmıştım. Cidden hoş bir tecrübe değildi.” O an birden gözlerimin önünde tekrar belirince istemsizce sol elimin işaret parmağıyla sol yanağımı hafifçe kaşıyormuş gibi dokunurken utancımı belli belirsiz bir gülümsemenin arkasına saklamaya çalışmıştım.

“Ayrıca hani araştırma yapıyorken yemek zorunda kaldım dedim ya, hah işte belki buradan çıkmanın anahtarı tüm o adı iğrenç olan yemekleri yemektir diye düşünmüştüm. Ancak maalesef o da değilmiş.”

“Artık iyice pes etme noktasına gelecekken tam o sırada kapıdan sen çıka gelince çok şaşırmıştım. Aslında başta senin de buranın yerli halkı sanmıştım ama sonra garsonun önünde öyle aniden kusunca olmadığını anladım.”

“Aahh o kısmı hatırlatmasaydın iyiydi.”

Tam o esnada ellerinde sipariş ettiğimiz yemeklerle dolu olan garson bize doğru yaklaşmaktaydı.

-Efendim işte siparişleriniz, afiyet olsun.

-Teşekkürler.

“Ne diyorduk, hah işte bence birileri bizi buraya bilerek kapattı ve bir çeşit oyun oynamak istiyor olabilir, ya da buranın ne kadar absürt olduğunu da göz önünde bulunduracak olursak belki burasının normal hali budur. Burada ki bu tüm insanlarda belki bu çıkış yolunu bulamadıkları için burada kalmış da olabilirler. Sence de öyle değil mi?”

Hayal’in söyledikleri cidden çok mantıklı gelmişti yüzümde oluşan düşünceli bir tavırla onu onayladım.

“Hımm, gerçekten çok haklısın.”

“Beş gün demek cidden yalnız başına zor olmuş olmalı.” Dedikten sonra önümde duran tuhaf isimli yemekten biraz alıp yedim.

“Oo cidden de tadı tavuğa benziyormuş çok ilginç.”

“Evet, yemeğimizi de bitirdiğimize göre artık planımızı konuşabiliriz.” Konuşmam biter bitmez siparişlerimizi getiren az önceki garson tekrar masamıza yaklaşıp konuşmaya başlamıştı.

-Afiyet olsun efendim. Hayal hanım ve Umut bey tatlı yemeyecekseniz eğer, siz ikinizi üst kattan çağırıyorlar lütfen beni takip ediniz.

-Teşek…Bir dakika ne? Buranın üs katı mı vardı?

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder