10 Haziran 2024 Pazartesi

Absürdiya 4.Bölüm : Tuhaf asansör

 



Absürdiya’da öncek…..neyse boş ver vazgeçtim.

 

“Gerçekten üst katı olmadığına emin misin?”

“Sana dedim ya bunca zamandır her yeri karış karış inceledim, atlayıp gözden kaçırmam mümkün değil.”

Hayal böyle deyince üst kata giderken büyük salona tekrar bir göz gezdirdim.

Lokanta kocaman bir daireden oluşan devasa bir yerdi. Perdeleri sanki çok eski yıllardan kalma gibi görünse de pencereleri iki yandan yarım ay gibi kapatan sarı püskülleri olan kırmızı yere kadar uzanan şeylerdi. Bembeyaz duvarlarla oldukça hoş bir uyum sağlamıştı. Derken aklıma tavana bakmak geldi. Kocaman bir Ying-Yang sembolü vardı ama bunu ejderhalarla resmetmişlerdi, iki kocaman ejderha tüm heybetleriyle birbirlerinin etrafında dairesel bir döngüdeyken resmedilmişti. Cidden şahane bir şeydi harika bir iş çıkarmışlar.

Vay arkadaş!

“Efendim, bir şey mi dedin?”

“Yok bir şey demedim tavana ilk defa baktım da cidden kim yaptıysa harika bir iş çıkarmış ona şaşırdım.”

“Evet ilk gördüğümde ben de çok büyülenmiştim enfes bir şey.”

-Umut bey, Hayal hanım şöyle buyurun lütfen.

-Aha daha önce neden fark edemediğim belli oldu duvarla bütünleşik görünmez kamufle bir asansör kapısı varmış meğer.

Asansör öyle çok büyük görünmüyordu ancak bir şeyler tuhaftı ki buna da beş dakikadır hâlâ içinde olup yükselmemize rağmen niye hâlâ gelmediğimizi çok merak ediyordum.

“Hey sence de bu çıkış çok uzun sürmedi mi?”

Hayal düşünceli bir tavırla önce yüzüne düşen saçını zarif bir şekilde kulağının arkasına çekip konuşmaya başlamıştı.

“Evet haklısın, çok sürdü inan ben de çok tuhaf buldum dışarıdan tek katlı bir bina gibi görünüyordu halbuki ama neyse bakalım bekleyip görelim.”

“Şimdi aklıma geldi de biz neden fısıldaşıyoruz ki?”

“Bilmem yanımızda ki kadın pek bir ciddi duruyor da ondan herhalde.”

“Şey hanımefendi daha ne kadar çıkacağız acaba, burası kaç katlı bir bina böyle?”

“Çıkmak mı?”

“Ah hayır hayır, daha yeni başladık çıkmaya buranın asansörü biraz farklıdır da. Geçtiğimiz beş dakika içinde önce asansör salonun etrafından dönüp, yere inip bir kilometre kuzeye doğru düz gittiği için ondan o kadar sürdü. Asıl şimdi çıkmaya başlıyoruz.”

“Ne dedin?”

Önümüzde ki uzun boylu, kızıl düz saçları olan kadın sanki yemek tarifi veriyormuş gibi o kadar sakin bir şekilde söyledi ki cidden sinirim bozuldu.

“Hayal burada daha fazla şaşıramam sanıyordum ama cidden her an her yerden bir tuhaflık bekliyorum artık. Şu rahatlığa bak sanki yemek tarifi veriyor.”

“Evet haklısın Umut, yalnız beline kadar olan kızıl düz saçları çok güzelmiş. Aah ben de böyle uzatmak isterdim ama saçlarım hiç elverişli değil.”

O böyle deyince tekrar Hayal’in omuzlarını okşayan güzel kıvırcık turuncu saçlarına baktım.

“Olsun senin de saçların çok güzel görünüyor bence sana çok yakışmış.”

Aslında bir an boşta bulunup ağzımdan bu sözler çıkmış olsa da olan olmuştu artık. Ben böyle dedikten sonra Hayal’in duyduğu utançtan ötürü hafiften pembeleşmiş yanaklarıyla gülümsemeye çalıştı.

“Aa ö-öyle mi dersin çok teşekkür ederim.”

Biz böyle kendi aramızda konuşurken hafif bir sallama ve gürültüyle asansör durdu ve kapıları açılmaya başladı.

-Evet efendim geldik, sabırla beklediğiniz için çok teşekkür ederim.

 Kızıl saçlı personel iki metre karşıdaki yine beyaz renkli kapının önünde durdu ve derinden nefes alıp iç geçirdi. Sonra kapıyı içeri doğru açıp bizi de içeri davet etti.

-Lütfen şöyle buyurun efendim.

İçerisi devasa bir kütüphaneydi sanki, tek büyük bir penceresi olan dört duvarı da kitaplıklarla döşenmiş kocaman bir odaya girmiştik. İçerideyse üstü kitap yığınlarıyla dolu minderlerin üstündeyse uzun boylu saçları dağınık sinek kaydı traşlı genç bir adam oturmuş elinde tuttuğu kitabı okuyordu.

-Patron, beklediğin misafirler geldi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder