22 Ağustos 2023 Salı

Absürdiya 1. Bölüm - Absürdiya'ya Hoş Geldiniz!

 

 


🎼  Kimseyi görmedim ben

Senden daha güzel

Kimseyi tanımadım ben

Senden daha özel

Kimselere de bakmadım

Aklımdan geçen

Kimseyi tanımadım ben

        Senden daha güzel  🎼  

 

-Kaptan şuradan bir öğrenci iki tam alır mısın?

-Lütfen arkaya doğru ilerleyelim, bekleme yapmayalım.

“Evet efendim yoldayım şu an. Evet anladım Mahpeyker caddesini geçtikten sonra ki ilk sola dönünce sağda ki bina. Evet anladım.”

Hah la parayı vermeyi unuttum dur kalkayım.

“Yavrum şuradan iki kişi uzatır mısın?”

“Peki teyzecim.”

“Yok efendim size demedim.”

“Reis be şuradan da bir kişi alır mısın kestirmede inecem.”

“Abi bir öğrenci de buradan, kardeş buradan da üç kişi alsan sana zahmet.”

İnsafsızlar beni mi beklediniz ya, telefondayım görmüyor musunuz?

“Umut bey beni dinliyor musunuz? Meşgulsünüz galiba?”

“Abi buradan kaç kişiydi? Üç mü iki mi?”

“Nasıl? Umut bey?”

“Evet efendim kulağım sizde ben dinliyorum sizi”

“Nasıl dinliyorsunuz? Allah aşkına napıyorsunuz siz? Size önemli bir şey anlatmaya çalışıyorum bu ne gevşekliktir canım.”

“Abi sen ne kadar verdiydin şoför soruyor? Dur ama ben bunu size söyledim değil mi?” Aha sıçtık sıçtık sıçtık naptın Umut sen şefe denecek laf mıydı o? Efendim çok özür dilerim cidden. Şu an halk minibüsündeyim ve şoföre para vermeye kalkınca herkes birden parasını uzatınca karışıklık oldu nolur kusura bakmayın.”

“Orasını anladım zaten neyse insanlık hali olabilir tabi ama biraz daha dikkatli olursan sevinirim.” Leyla bu çocuk resmen ya haha…

“Peki reis olurum sen kafanı yorma… Hasss…ee ben bunu da içimden demedim değil mi?” Esselâa tü… aha valla ölmek istiyorum ya şu an nolur, uzay mekiği falan çarpsın şu minibüse, deprem olup yer yarılsın da içine girsem keşke utancımdan öldüm zaten…

“Evet Umut reis demediniz. Bence siz telefonu kapatıp bir kendinize gelince görüşelim, adreste sıkıntı çıkarsa iletişime geçersiniz tabi kafanız sakin olduğunda. Ahaha ahh gözlerim yaşardı gülmekten alem bu Umut ya hoş işini de iyi yapıyor, efendi de ama oyyhh kendimi zor tuttum. Kendimi kasmaktan karnım ağrıdı.

“Ta-tamam efendim çok özür dilerim tekrardan, olur görüşürüz.”

-Annee, bu abinin yüzü niye renkten renge giriyor? Uzaylı mı ki o?

-Sus bakayım sen ayıp büyüklerinle öyle konuşulmaz.

-Amaa niye yaa çok komik baksana şuna pufufu.

-Pıft! Ca-canım dön-ahah-önüne sen tatlım ha-kıhkıh-di bakayım ayıppühühaha…

Sağ ol be ablacım iyi ki uyardın hani çocuğu, ayrıca güldüğünü bile saklamıyorsun artık be kadın! Madem saklamayacan başta ne kıvranıyordun o kadar. Aah cidden ölmek istiyorum. Noolur Çinliler yine bir boklar yiyip başımıza bela olsun ve tüm dünya da genel karantina olsun ve aylarca, yok yıllarca odadan dışarı adımımı atmayayım. Noluur ya çok mu şey istiyorum.

 -Mahpeyker caddesinde inecek var mı?

-Evet kaptan müsait bir yerde.

Hah burada inecem, çok şükür bugünde günlük rezil olma kotamızı da doldurduğumuza göre artık gönül rahatlığıyla inebilirim.   

Minibüsten indiğim gibi şefin söylediği adrese uyup sola döndüm ve biraz yürüdüm. Ancak o loş karanlıkta tam seçemedim ama gideceğim yer böyle sanki perili köşkün günümüz modern hali gibiydi. Alışılagelmiş bina boyasından farklı boyanmıştı. Koca binaya dev bir ağaç dövmesi yapılmış gibi görünüyordu.

Gayri ihtiyari temkinli bir şekilde yaklaşmaya başladım. Ne yani hiçbir şey olmamış gibi mi yaklaşaydım. “Aa ne kadar güzel bir bina mimarı kim ki ohohoho~~” “ağğhh mızmızlanma da yürü işte Umut. Mesai bitiminde şeften o son işi kabul etmeyecektim ya. Şimdi ne güzel evde oturmuş anime seyrediyor olurdum, yanına da köpüklü sade Türk kahvesi hehehe ağzımın suları aktı resmen öhömm neyse kendine gel adamım.”

Ben böyle kendi kendime söylenirken perili binanın kapısına gelmiştim. Ama doğru yere mi geldim pek emin olamadım açıkçası, kapı o kadar kötü ve eski görünüyordu ki sanki dokunsam yıkılacakmış gibi bir hali vardı. “Sanırım mimar bütün parayı dövmelere basmış anlaşılan kapı gariban kalmış.” Derken şöyle kapıdan bir iki adım geri çekildim ve o loş ışıkta binanın üstünde olan dev çınar ağacı resmine baktım. Devasa gövdesinin dallarının ucunda binanın camları gözüküyordu cidden ilginç ve güzel bir tasarım olmuş. Tam kafamı kapıya doğru indirirken kol saatime vuran ışık gözümü almıştı. “Oo saat de 20.22 olmuş inşallah bir an önce işimi bitirir de son otobüsü yakalarım bari.”

Elimi âtıl durumda ki kapıya uzatıp açmış ve içeri girmemle yüzüme milyonlarca ışık hüzmesi hücum etmişti. İstemsizce gözlerimi kapamıştım. Ama bir şeyler tuhaftı neden kuş sesleri duyuyordum? Hem de bu saatte, binanın içinde ve burası neden bu kadar sıcak oldu derken gözlerimi yavaş yavaş aralıyordum ama gözlerime inanamamıştım. Gözlerimi birkaç kere önce uzun, sonra kısa aralıklarla kırptım. Ancak manzara değişmemişti.

Ayrıca saat akşamın 20.22siydi buna emindim ancak hava neden bu kadar aydınlıktı? Ne ara sabah olmuştu? Burası binanın içine hiç benzemiyordu. Önümde, kenarlarında bin bir çiçeklerle bezenmiş patika bir yol uzanıyordu ve etraf heybetli çınar ağaçlarıyla doluydu. Dallarında çeşit türlü daha önce hiç görmediğim her biri ayrı renkte olan bir sürü kuş vardı. Gökyüzüne baktım o kadar açık ve adeta yağlı boya tablosundan çıkmış gibi pürüzsüz bir mavilikteydiki kendimi şu az ötedeki çimlerde sırt üstü yatıp bu eşsiz güzelliği seyredesim geldi. Sonra yavaşça kafamı indirip etrafı gözlemlemeye başladım.

Biraz uzakta birkaç ev gruplaşması görüyordum sanırım bir köy olabilir ya da en azından ufak bir yerleşim yeri de olabilirdi. Ben etrafı incelerken burnuma çok güzel çiçek kokuları geliyordu. Bu kokulardan sadece ıhlamuru tanıdım çünkü o daha baskındı. Gözlerim ıhlamur ağacı aradı ama sanırım yeterince yakınında değildim o yüzden göremedim.

Sonra birden aklıma girdiğim kapı geldi ve hemen arkamı döndüm ama yoktu! Koskoca kapıyı bırak o heybetli bina bile yoktu? “Allah aşkına neredeyim ben, burası neresi?!” diye hayıflanırken arkamda kaldığı için görmediğim bir tabela gözüme ilişti, hemen yanına gidip ne yazdığına baktım.

ABSÜRDİYA’YA HOŞ GELDİNİZ!...