“Dediğim gibi bu
geçmişte yaşanan bir hadiseydi.”
“Bundan beş yıl
önceydi.”
“Fuşu fuşu fuşu. Fuşululuo”
Zeynep, tam bunları
söylerken araya girip, garip ses çıkaran Fatih’e doğru gözlerini kapamış,
sinirden yüzünde damar çıkmış ve gayet tok bir sakinlikte konuşmaya devam etti.
“Fatih… ne
yapıyorsun Allah aşkına?”
Zeynep’in bu tavrına
karşılık Fatih tüm umursamaz ve kaygısızlıkla pişkin pişkin cevap vermişti.
“Zeynep biliyor
musun son zamanlarda çok asabileştin. Bu öfke sorununla koca falan bulamazsın
haberin olsun.”
Bunları duyunca
iyice deli olan Zeynep sanki alev saçıyordu ve Fatih’e karşı adeta kükremişti.
“ÇÜNKÜ SENİN GİBİ BİR ŞAPŞALIN YARDIMCISIYIMDA
ONDAN!”
“Hah, hah, haaah…” “Tamam
Zeynep sakin ol.”
Derin derin nefes
alıp veren Zeynep kendini sakinleştirmeye çalışıyordu, …tabii elinden
geldiğince.
“Seni kuş beyinli,
ne zaman akıllanacaksın sen ya?”
Fatih tüm
bıkkınlığıyla yüzünü ekşitip Zeynep’e karşı duygusuz bir şekilde bakmıştı.
“Biliyor musun sana
daha önce çok sıkıcı olduğunu söylemiş miydim?”
“Sana da
yaranılmıyor yahu.”
“Sana özel geçmişi
anlatma ortamı sunuyorum daha ne istiyorsun?”
“Bu bir yazılardan
oluşan hikâye, youtube videosu değil ki anılardan bahsedince ortam
bulanıklaşsın. Hıh! Sana iyilik yapanda kabahat zaten.”
Fatih tıpkı bir
çocuk gibi suratını asmış ve tavırlı şekilde yüzünü Zeynep’in aksi yönüne
çevirmişti.
“Ne saçmalıyorsun anlamadım ama bittiyse artık
devam edebilir miyim?”
Fatih umursamaz bir
şekilde Zeynep’in yüzüne bile bakmadan elini aşağı yukarı salladı ve ayaklarını
önündeki sehpaya doğru uzatıp ellerini de kafasının arkasında birleştirip
bizden başka taraflarda gelişi güzel her yerde gözlerini gezdiriyordu.
“Ahh…”
“Neyse ne diyorduk.”
“Evet bundan be..ş
yıl ön..cesiydi”
“Offf…!”
“İşte o z..amanlar
ben d..aha…”
“Hohh…”
“Şurada örümcek ağı mı olmuş ya?”
Fatih’in çeşit türlü
hayıflanmasına ve surat asmasına daha fazla dayanamayan Zeynep olağan tüm
bıkkınlığıyla iç geçirip pes ettiğini ifade edercesine Fatih’e dönüp
konuşmuştu.
“Tamam, Fatih ne
istiyorsan yap. Anladın mı?”
“Yeter ki rahat
bırak artık garip garip hayıflanmalarınla konuşmamı sabote edip duruyorsun
zaten.”
Çocuk gibi sevinen
Fatih aniden ellerini çözüp, bir hışımla ayaklarını sehpadan çekmiş ve hevesli
bir oturma pozisyonu almıştı. Şakaklarını ovan Zeynep’i umursamadan lafa girip
anının giriş sözünü ve arka fonunu yapıp en tatlı ve haşarı gülümsemesini
takınmış sonra lafı Zeynep’e bırakmıştı.
“İşte o zamanlar ben
Fatih’in yanında yeni işe başlamıştım.”
“Henüz daha çok
toydum ve haliyle de biraz da heyecanlıydım.”
“Kim heyecanlı olmaz
ki? Son yılların en büyük genç dâhisinin yardımcısı olmuştum. Resmen bulutların
üstündeydim.”
Sonra aniden yüzünde
bir iğrenme belirtisiyle Fatih’e bakarak devam etti.
“Ama ben nereden
bilebilirdim ki bu dâhinin su katılmamış sapık, şımarık bir veledden farksız
olduğunu. Resmen piyango vurmuştu ama tersten.
“Hey bu kadar
acımasız olma. İyi yönlerim de var benim aynı zamanda hem dahi hem güçlü hem de komiğim. Bunun altını çizerim.”
Zeynep bu sefer
hiçbir şey söylemeden sadece kafasını çevirip Fatih’e bakmış ve tekrar bize
dönüp devam etmişti.
“O zamanlar yeni
olduğumdan her şeye heyecanlı bir şekilde koşturuyordum. En saçma sapan işler
bile çok doğal ve eğlenceli geliyordu.”
“Aaah evet
hatırlıyorum etrafımda “Usta bugün ne yapıyoruz? Usta buradaki yazdığı ne
anlama geliyor? Usta bugün onigiri yaptım, hadi gel beraber yiyelim” diye
sürekli etrafımda pır dönüyordun ne güzel zamanlardı ve o zamanlar çok
eğlenceliydin, şimdiki gibi kasvetli ve sıkıcı değildin.”
Zeynep tekrar
gözlerini kapamış ve yüzündeki damardan feci sinir olduğu belliydi ama pek
bozuntuya vermeden devam etti.
“Başladıktan üç ay
sonra Cenk gelmişti daha o zamanlar bile Fatihle çok iyi anlaşacağını
hissetmiştim.”
“Böyle aynı Fatih
gibi uzun boylu, sarı saçlarını at kuyruğu yapmış bir gençti.”
“Aradan fazla
geçmeden ikimiz de ona ısınmıştık.”
“Fuyşu fululululu…”
“Ne? Tam yeriydi bir
daha yapayım dedim muhehehe~~”
“İyi madem çok
meraklısın o zaman sen anlat. Hem o zaman istediğin kadar fuşulayabilirsin.”
…
“Sana diyorum işte
bak bu gücü kullanmalıyız.”
“Öyle mi diyorsun?”
“Tabi ki adamım, bir
düşünsene neler yapabileceğimizi.”
“O kadar çilesini
çekiyoruz bu işin azcık da kaymağını yemeyelim mi?”
Güzel bir bahar günü,
tüm heyecanıyla ve hararetiyle Cenkle salonda konuşuyorduk.
“E nasıl olacak o
iş?”
“Bak anlatıyorum
şöyle yapacağız fısır fısır fısır, homur homur…”
“Siz iki şapşal kafa
kafaya verip ne diye fısır fısır konuşuyorsunuz?”
“Iyy bir de o
yüzünüzde o her zamanki iğrenç pis sapık sırıtışınızı da unutmamak gerekir.”
“Yine ne işler
çeviriyorsunuz?”
“Ah Zeynep hoş
geldin!”
“Buyur egzotik
çerezden ister misin? Cenk dışarı çıktığında bizim için de almış çok lezzetli. Hamm!”
Sözünü bitirir
bitirmez ağzına çerezlerden birini atan Fatih halinden gayet memnundu.
“Adı ilginçmiş nasıl
bir çerez öyle o?”
“Nolcak canım geçen
sefer görev dönüşü alıp denemiştim bayıldım. Sizlerin de tadıp denemesini
istedim. Özellikle gergedan tırnağı ve fare kuyruğu aromalısı favorim.”
“Aa evet ben de
denedim onları cidden tadı güzelmiş, ama ben en çok kurutulmuş deniz anasını ve
kobra yılanı dilini sevdim.”
“Ahh pardon
muhabbete dalıp sana ikram etmeyi unuttum, buyur sen de denemek ister misin
Zeynep çok güzel.”
“Hamm!”
Adlarını duyduktan
sonra Zeynep’in yüzünde şokla karışık mide bulantısı yaşadığı çok net anlaşılan
bir ifade vardı.
“Öğğk! Siz ciddi misiniz? Y-yok sağ
ol usta ben almayayım size afiyet olsun”
Zeynep’in
karşılarındaki koltuğa oturmasını gayri ihtiyari seyreden Cenk, önce elindeki
çerez tozlarını iki elini birbirine çarparak tabağa doğru silkmiş ve hemen
elleriyle mimiklerini de katarak konuşmaya hararetli bir şekilde devam etmişti.
“Neyse dediğim gibi
Fatih bu aleti zamanda küçük detayları değiştirmek için kullanabiliriz.”
“Bir düşünsene
tarihin akışını değiştirmeyen ufak detaylar.”
Gözleri heyecan dolu
parıltıyla bunları söyleyen Cenk’i dinlerken lafa girmiştim.
“Böylece Adalet
Zamancıları Birliğinin de dikkatini çekmemiş oluruz.”
“Evet aynen öyle.”
Başıyla da onayladıktan sonra sözlerine devam ederken geriye doğru yaslanıp
önce iki elini yana açtı sonra sağ eliyle telefon işareti yapıp konuşmaya devam
etmişti.
“Mesela İtalya’ya
gidip, telefonun asıl mucidi olan Antonio Meucci’ye o yıllarda patent yerine
geçen sistemin parasını ödeyemediği için ilerleyen zamanlarda yanında çalışan
G.Bell’e kaptırmasından önce, gereken parayı ona versek ne olurdu?”
“Telefonun icadını
Graham Bell yerine herkes Antonio Meucci olarak bilirdi. Öyle değil mi?”
“Kesinlikle Zeynep
çok haklısın aferin kız”
“Kyaaa… Usta beni
övdüüü~~ çok mutluyum hehehe~~”
İlgiyle ve pür
dikkat bizi dinleyen Zeynep’e bunları söyledikten sonra birden kızarmış ve çok
tatlı olmuştu. Ben onun bu tatlı haline bakarken Cenk sözlerine devam etmişti.
“Aynen öyle Zeynep
zaten asıl icat eden yani fikri ilk bulan kişi o olduğundan AZAB’daki yetkililer de bu küçük
değişikliği görmek için çok uğraşmaları gerektiğinden, ayrıca çok da meşgul
oldukları için bu kadar ince hesap yapamayacaklarından bu durumu
göremeyeceklerdir.”
Cenk bu sefer
ellerini hafifçe öne ve çok az da yanlara doğru iki yana açarak devam etmişti.
“Sonuçta telefonun
icadı olması gerektiği gibi zamanında gerçekleşmiş olacaktır.”
Kollarını
birleştirip çok az düşündükten sonra sağ elinin işaret parmağını havaya
kaldırarak devam etti.
“Hatta her türlü
film, dizi veya çizgi roman vb. gibi görsel ya da işitsel tüm yapımlara konu
alınan Hitler senaryosunu bir düşünün.”
“Orada genelde
noluyor hep bir Hitleri bebekken öldürmeye çalışmalar, savaştan hemen önce
gençken suikast düzenlemeler falan konu ediniyor. Zamanda bu çapta kırılma oluşacak
bir hadise yaşanırsa AZAB’ın kesinlikle dikkatini
çekeceği için anında bunu yapanlara azap çektirirler.”
“Ama onun yerine
Hitler’i tamamen aradan çıkarabilir ve yine savaş olmasını sağlayabiliriz.”
“Ama bu çok kötü olurdu
yine aynı savaş olacaksa ne anlamı kalırdı ki?” yüzümü ekşitip üzüntüyle
bunları demiştim.
“Evet orası öyle ben
de aynı fikirdeyim ama olan artık oldu ve ne yazık ki ikinci Dünya savaşı
Dünyamızın bir gerçeği bunu değiştiremeyiz.”
Kederli bir havayla
bunları söyleyen Cenk tekrar eski coşkusuyla devam etmişti.
“Dediğim noktaysa
bunun gerçekleşmesini sağlayan kişinin Hitler olmayacak oluşu. Çocukken tam bir
beyefendi ve tarihteki kişiliğinden daha iyi kalpli biri olarak yetişmesini
sağlayabiliriz. Ya da onun yerine tamamen başka birinin adını yazdırabiliriz.
Biz ne istersek o şekilde yaşanabilir.”
Bu sefer gözlerini
hafifçe saat on bir yönüne doğru yukarı bakmıştı ve yine bir an çok kısa
düşüncelere dalmıştı. Sonra hemen tekrar bize bakıp sözlerine devam etmişti.
“Tamam bu biraz
fazla politik ve çok sarsıcı etkileri olan bir olay olmuş olabilir. Ama bu
sefer farz edin ki 1680’li yılların İngiltere’sine gidip Isaac Newton’un kafasına
düşen elmayı engelleyebilir, ya da oraya hiç gitmemesini sağlayabiliriz. Sonra
aynı tarihte o buluşu kendimiz bulmuş gibi bile gösterebiliriz. Ya da Newton’a
çok etkili bir şekilde yardımcı olup bu buluştaki en büyük yardımcısı olur ve
tarihte kendi adımızı yanına yazdırabiliriz.”
Cenk bütün bunları
tüm ciddiyetiyle ve hararetle söyledikten sonra yüzünde çok hınzır bir
gülümsemeyle devam etti.
“Ya da bu kadar
ciddi işlere hiç bulaşmamıza bile gerek yok.”
“Diyelim ki
kadınları dikizlemenin tarihteki en sapıkça ve utanılmayacak bir şey olmadığı
bir Dünya düşünün.”
Tüm pis sırıtışıyla
bunları söyleyip Fatih’i dirseğiyle dürten Cenk ahlaksızca gülmeye başlamıştı.
“Haa diyorsun ki
Zeynep’i kaplıcada dikizlediğimiz de ve bizi fark ettiği zaman kafamıza kova
yemeyecek ve gayet sıradan bir şeymiş gibi mi davranacağız.”
“Hasss siktir!”
“Kanka çeneni tut azıcık
ya niye bizi açık ediyorsun?!”
“Ne? Sizzz… iki kaçık az önce ne dediniz?”
Fatih’in bir anlık
boşluğuna gelip ağzından kaçırdığı şeyi duyan Zeynep kıpkırmızı olmuş ve sanki
etrafına öfkeden alevler saçıyordu.
“Eyvah Cenk kusura
bakma boşluğuma geldi ağzımdan kaçırdım. Bir an Zeynep’in de burada olduğunu
unutmuşum. Kız resmen buz gibi keskin ve sakin derecede çığlık atar gibi çok tehditkâr
konuştu. Korkmaya başladım.”
“Bu kadar alçak bir sapık olduğunu bilmiyordum usta.”
“Hem ayrıca
kadınlarda ki o olaya karşı utanma ve kızma fikrini değiştirirseniz ve bu gayet
doğal olursa o zaman siz iki abaza yine aynı düşünür müydünüz? Yoksa bu durum
size de aynı sıradanlıkta mı gelirdi?”
Zeynep’in bu sözleri
bizi ciddi düşüncelere daldırmıştı.
“Hımm bak bu şekilde
hiç düşünmemiştim çok haklısın.”
“Yani diyeceğim o ki
siz iki pis sapığın ya da erkeklerin kızları dikizlemenin
zevk vermesi bu işin yasak olmasının bir cazibesinin bir sonucu oluyor
olmasın?”
“Cenk bu konuyu
kesinlikle listemizden silmelisin çok haklı!”
“Ahh cidden bu kadar
acınası bir sapık olduğunu bilmiyordum
usta.”
“Hey bunu zaten az
önce söyledin ya yinelemenin lüzumu yok.”
Zeynep yüzündeki
yoğun iğrenme ifadesiyle karşısındakilere bakarak bunları söyledikten sonra
odayı terk etmişti.
…
“Ahh… Fatih cidden artık asıl konuya girsen diyorum kaç bölümdür okuyucuları
oyalıyorsun resmen.”
Fatih yüzünde yine
aynı hınzır gülümsemeyle devam etti.
“Tamam yine eskisi
gibi bana usta dersen dediğini yaparım.”
Fatih’in dediğini
duyduktan sonra Zeynep kıpkırmızı kesilip çocuk gibi bağırmaya başlamıştı.
“HA-HAYATTA OLMAZ! SENİ PİS SAPIK!”
“ŞAAAK!”
Yüzündeki tokat
iziyle bize bakıp sırıtan Fatih gayet halinden memnundu.
“Hehe bu ifadeni
yıllardır görmüyordum buna değdi valla Ahhh… Tamam hızlı iyileşiyor
olabilirim ama canım yanıyor, gerçi buna değdi muhehehe. Son zamanlarda bayağı
da güçlenmişin haa aferin benim çalışkan, zeki ve güçlü yardımcım.”
“Off sen daha
konuşuyor musun ya? Çok beğendiysen bir tane daha çakayım o zaman ister misin?”
Bu sefer utançtan
kızaran Zeynep elini Fatihe doğru havada sallarken yüzünde muzip bir sırıtış
vardı.
“Kyaaaa~~~”
“Usta beni yine övdü.
Beni hâlâ çok sevip güveniyor. Ahh çok mutluyum ~~~fufufu”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder