Evrende bir yer…
-Ne oldu seni pis
sürtük elf?
-Sözüm ona neredeyse
ölümsüzmüş gibi çok uzun yaşıyor ve aşırı bilgeliğiniz ve güzelliğinizle
övünürsünüz. Ama bak şimdi ne haldesin kendi pisliğini yiyen domuzdan bir
farkın yok. Ha tabi o yüksek gururunuzu ve şişik egonuzu da unutmamak gerek.
-Noldu hadi cevap
versene seni aşağılık sürtük!
Elfe zorbalık yapan
adam, küçük bir çamurlu su birikintisinin üstünde cenin pozisyonunda yatıp
kıvranan kıza her sövdüğünde eş zamanlı olarak tekmeler atıyordu.
Buna karşılık elf
kızdan sadece belli belirsiz acı acı iniltilerden başka hiçbir tepki
görülmüyordu. Gözleri ise sanki ölü bir bedene aitmiş gibi içi boş ve tamamen
ruhsuz bir biçimdeydi.
-Hadi şimdi o çok
gurur duyup heyecanla anlattığın ırkın gelsin de kurtarsın seni.
-Hey sana diyorum
aşağılık sivri kulaklı ucube.
Adam kızı
tekmelemeyi bırakıp önünde çömelmiş ve kızın kısmen çamurla kaplanmış olan uzun
gök mavisi ipeksi saçlarından sertçe yukarı doğru çekip yüzüne bakmasını
sağlamıştı.
-Off çok uğraştırıcı
ve sıkıcısın, cidden midemi bulandırıyorsun.
-Bak sana altın bir
fırsat sunayım ne dersin?
-Belki bunu
duyduğunda bu iğrenç ölü, ifadesiz suratına bir renk gelir ha haksız mıyım?
-Eğer kabul
ediyorsan gözünü kırp, ya da dur vazgeçtim senden niye tepki bekliyorsam şu
ilerideki köpeğe bu kadar yakından laf söylesem daha insani bir tepki verirdi.
-O yüzden sen ister
hazır ol ister olma inan hiç şeyimde bile değil.
-Ama bak ben gayet
makul bir insanımdır şimdi o yüzden sana alçak gönüllülük yapıp bu teklifi
sunacağım.
Yere çömelmiş gri
takım elbiseli, siyah saçlı adam bunları söyledikten sonra diğer eliyle de kızın ağzının iki tarafını sıkıp dudaklarının biraz büzülmesine sebep olmuştu ve
ardından konuşmasına devam etmişti.
-Hadi o yüksek
gururundan vazgeçip karşımda diz çökmüş şekilde özür dile.
-O acınası pis hayatın
için yalvar ve ardından ayaklarımı öp seni pis ucube.
-Nasıl güzel teklif
değil mi?
Bunu dedikten sonra hafifçe
sağa bakıp konuşmaya devam etmişti.
-Ben bayıldım siz ne
dersiniz millet?
-Bakın bu ucube de
beğenmiş olmalı ki gülümsüyor.
Eliyle kızın ağzını
gülümsüyormuş gibi çekiştirmeye devam ediyordu.
-Kesinlikle çok
haklısınız Damian-sama.
-Anlaşılan
teklifiniz elfi mest etmeye yetti.
-Öyle değil mi?
-Ben de öyle
düşünüyordum.
Deyip elini kızın yüzünden aniden çekti ve
diğer eliyle saçını daha sıkı tutup çekiştirmeye başladı.
-Onca bilgeliğine ve
güzelliğine rağmen bak ne haldesin?
-Üstü başı kir
içinde, çuval elbiseli pis bir kölesin.
-Hor gördüğünüz
insan ırkı böyle yapar işte.
-Seninle konuşurken
yüzüme bak seni pis sürtük!
Artık kendi başına
dizlerinin üstünde durabilen elfe şiddetli bir tokat yapıştıran Damian,
tiksintisini imzalamak istercesine yere tükürdükten sonra sözlerine devam etmişti.
-Yok vazgeçtim, hâlâ
o kibirli ve gururlu iğrenç ruhsuz ölü gözlerine bakmaya dayanamıyorum…
-Ah seni pislik, off
çok yoruldum ve sıkıldım seninle uğraşmak istemiyorum artık. Deyip ayağa kalkan
Damian ayakkabısına bakıp tekrar sövmüştü ve bu sefer kıza daha sert bir tekme
atmıştı.
-Seni lanet olasıca
sivri kulaklı ucube bak senin yüzünden ayakkabım çamurlanmış.
Yerde acıyla
kıvranan elf kızın üstüne ayağını silip adamlarıyla bulunduğu yeri terk etmeye
başlamışlardı…
Olayın yaşandığı
karşı caddedeyse birden yarı saydamlıktan tam görünüme geçen iki silüet
belirmişti.
“Görüyorsun değil
mi Fatih?”
“İşte bu durumu
düzeltmek istiyorum. Böyle iğrenç döl israfı zengin piçlere katlanamıyorum.”
“Düzgün konuş.”
“Aah yapma, ahlak
bekçisi kesilme başıma şimdi hiç çekemem.”
“Öyle kendini bir
bok sanan zengin kodumunun piçlerini bu hayattan yok etmek istiyorum.”
“Anlıyorsun değil
mi?”
Fatihten onaylar
gibi bir tepki bekliyordu ama Fatih sadece ciddi bir ifadeyle ona baktığını
görünce sözlerine devam etti.
“Elimizdeki güçle
bunu mümkün kılabiliriz.”
“O pisliğin
geçmişine, hatta anne ve babasının geçmişine gidip bu döl israfı şerefsizin
hiçbir zaman dünyaya gelmemesini sağlayabiliriz.”
“Ya da o ellerini
bir daha kullanamayacak kadar kırıp yok edebiliriz.”
“İstersek o
pisliğe ve onun gibi kendini bir bok sanan herkese hayatı zindan edebiliriz.”
Cenk büyük bir coşku
ve heyecanla bunları söylerken iki kolunu da olabildiğince özgür bir şekilde
iki yana açmıştı.
“O yüzden gel
inat etme de şu planı devreye sokalım.”
“Hem bizi kim
durdurabilir ki?”
“O AZAB’taki
yaşlı pislikler mi?”
“Sistemin tüm
açıklarını ve nasıl çalıştığını biliyoruz. Neden bunu insanların, daha doğrusu
tüm canlıların yararına kullanmayalım?”
Cenk’in karşısında
sakince oturmuş onu dinleyen Fatih artık dayanamayıp orta yüksek bir tonda
konuşmaya başlamıştı.
“Peki bunu kim
belirleyecek?”
“Sen mi?”
“Yoksa ben mi?”
“Ya da seçili
özel üyelerden oluşan bir grup kişi mi?”
“Adalet ve
özgürlük bunun neresinde?”
“Biz de böyle
davranırsak o tiksindiğin güç sahibi kişilerden ne farkımız kalır?”
“Şu karşıda
gördüğümüz elf köleye eziyet eden insanın ileride tövbe edip bir sürü canlıya
iyilik etme ihtimalini yok mu edelim?”
“Belki bu adam
sayesinde bir sürü canlı refaha erecek.”
“Biz onu şimdi
yok edersek tüm o canlılara da kötülük etmiş olmaz mıyız?”
Bunları duyan Cenk
adeta sinirden deliye dönmüş gibi kaşlarını çatmış ve sesini biraz daha
yükseltmişti.
“Sen şaka mısın?”
“Buna cidden
inanıyor musun?”
“Yoksa benimle
billur mu geçiyorsun?”
Cenk’in alaycı
tavrına kızan Fatih de kaşlarını çatmış şekilde Cenk’e doğru işaret parmağını
göstererek konuşmaya devam etmişti.
“Sana düzgün
konuş dedim.”
“E düzgün işte
daha ne diyeyim malum kelimeyi kullanmadım ya daha ne istiyorsun?”
“Şu huyunu bir
bırakamadın gitti, bırak herkes ne isterse desin sanane.”
“Konuya dönecek
olursak eğer, şimdi sen diyorsun ki bu dal y…”
Bir an Fatih’in
suratındaki değişimi gören Cenk sözünü kesmiş ve ardından devam etmişti.
“Tamam be kızma
hemen şöyle diyeyim o zaman bu oksijen israfı herif gelecekte tövbe edip iyi
biri olacağına inanıyorsun öyle mi?”
Cenk o an
yapabileceği en iyi alaycı ifadesini takınıp sözlerine devam etmeyi sürdürmüştü.
“Cidden mi adamım
çok aşırı safsın.”
“O kadar safsın
ki sana bakamıyorum bile ışığın gözüme vuruyor.”
“Hooy…”
“Dünyadan ışığın
koruyucusu saf Fatih’e uyan da balığa çıkalım.”
“Cidden çıkalım
bak ne zamandır yapmıyorduk.”
“Cenk gevezeliği
bırak şurada iki ciddi şey konuşuyoruz öyle değil mi?”
“Peki o zaman bu
lavuk sence ne zaman senin istediğin kıvama gelecek?
“Onu da söyle
bari de tam olsun ha?”
“Diyelim ki
bundan yetmiş yıl sonra olacak.”
“E bu lavuğun
yetmiş yıl boyunca eziyet edip zulüm ettiği kişilere yaptığı yanına kâr mı
kalacak?”
Cenk, bir an durup
düşüncelere dalan Fatih’e hiç konuşma fırsatı vermeden devam etmişti. Çünkü
Fatih’in bu katıksız salak sözlerini şimdiye kadar dalgaya alıyor gibi görünse de
olayı hatırlayıp zavallı kızı gördüğünde iyice siniri tepesine çıkmasına sebep
olmuştu ve artık kendini tutmak istemiyordu. Tüm hiddetiyle önce Fatih’e baktı
ve o tam bir şey söyleyeceği sırada lafı ağzına tıkar gibi kızı gösterip sert
ve biraz yüksek tonda sözüne devam etmişti.
“Hadi git bu saçmalıklarını
şu karşıda ki üstü başı çamura bulanmış elf kıza söyle hadi!”
“Hadi git! Ne
öyle şapşal şapşal bakıp duruyorsun git söyle hadi!”
Eliyle Fatih’e kış
kış hareketi yapıp, sonra da kızı gösteriyordu.
“Onca insanın
geçtiği kalabalık bir cadde de bütün milletin gözü önünde dayak yediği halde
kimsenin umurunda bile olmadığı, hatta yüzüne bile bakmadıkları yüzü gözü kan
içinde kalmış köle kıza söyle.”
“Böyle
şerefsizler asla uslanmayacak, hatta daha da azacaklardır.”
“Buna adım gibi
eminim.”
“Çünkü insanlar
bencil, aç gözlü, doymak bilmeyen iğrenç yaratıklardır.”
“En azından şu
karşımızdaki kıza zorbalık yapıp, kendinden alt tabakaları hakir gören gibiler.”
“Ellerine güç
geçtiği anda kendilerini kaybederler ve etraflarına zehir saçarlar.”
“Sense kalkmış
yok o doğru yolu bulabilir diyorsun.”
“Peki ya
bulamazsa?”
“Bulana kadar
zulüm ettiği kişilerin hakları nolacak?”
“Sivil zaiyat mı
diyeceğiz?”
“Bunun
sorumluluğunu alabilir misin?”
“İşte benim
planım böyle iğrenç tipleri vücuttaki bir virüsmüşçesine henüz olgunlaşmadan yok
edip bertaraf etmek.”
Tartışma iyice
alevlenmişti ve Fatih önlerinde ki masaya yumruğunu vurarak konuşmaya
başlamıştı.
“Seninkisi adalet
değil, bir çeşit intikam, yargısız infaz!”
“Hadi senin
dediğini yaptık diyelim peki sonra ne olacak?”
“Bu noktada
duracak mıyız?”
“Sıra kime
gelecek?”
“Seninle aynı ten
rengine sahip olmayanlara, aynı dili konuşmayanlara ya da aynı görüşte
olmayanlara mı?”
“Ya da sana saygı
duymayanlara?”
“Bunun adı adalet
değil.”
“Sen kendine bir
distopya kurmak istiyorsun?”
Cenk Fatih’in bu
sözlerini duyduktan sonra bir anlığına gözlerini kapayıp başını azcık eğmişti
ve hafiften iç geçirdikten sonra Fatih’e ifadesiz bir suratla bakmıştı.
“Aah!”
“Daha önce
dediğim gibi çok safsın.”
“Evrenin hâkimi
olmak yerine, avukatlıkla yetinmek istiyorsun…”
…ve bu onu son
görüşüm olmuştu.
Yıllardır çeşitli
araştırmalar yaptım ama ona dair sadece küçük ipuçları dışında başka herhangi
bir şey bulamadım.
Şu an ise AZAB arama
listelerinin en başında bulunuyor. Çünkü zeki olması ve elinde bulundurduğu
alet ile zaman akışına karşı büyük potansiyel tehlike arz ediyor.
Belki şu zamana
kadar bir sürü şey değiştirmiş ve bize unutturmuş, ya da hiç farkında bile
olmamış olabildiğimiz tonla şey bile olabilir.
Fatih’in yüzündeki o
ciddi ifade birden haylaz çocuğunkine dönmüştü.
Hatta Zeynep eskiden
erkek olmuş bile olabilir kim bilir? Baksanıza şuna böyle asabi ve eli ağır
kadın mı olur? Bildiğin erkek Fatma…aaa
Ahggg!!!
Zeynep, duyduğu bu
sözden sonra gayet yalancı bir sakinlikle oturduğu sandalyeyi tutup Fatih’in
kafasında büyük bir gürültüyle kırmıştı.
Bunun üzerine
kaçmaya başlayan Fatih ve Zeynep’i Umut ve Hayal büyük bir şaşkınlıkla
seyrediyorlardı.
“Aha demek ki Zeynep’in dayanma
sınırı da buymuş.”
“Baksana koca sandalyeyi adamın
kafasında kırıverdi.” Diye söze
başlayan Umut önlerindeki it dalaşını seyreden Hayal konuşunca ona doğru
bakmıştı ve o da kendisi gibi gayet şaşırmış bir ifadeyle olanları
seyrediyordu.
“Evet ben
de gördüğümde şok oldum.”
“Erkek fatmaymış,
asabiymiş, gel buraya göstereceğim sana erkek fatmayı, asabiyeti daha bu
başlangıç.”
“Seni bir elime
geçireyim tek tek kemiklerini kıracağım.”
Masanın bir o
tarafına bir bu tarafına kaçan Fatih’i yakalamaya çalışan Zeynep birden bize
dönüp alelacele durumu açıklamaya çalışıyordu.
“Bu arada siz bu salağa inanmayın tabi ki de başından beri ben bir kızdım. “
“Ah zamanında siz
iki salağı üst üste koyup dövmem gerekirdi. Kesinlikle benim hatam.”
“Tamam tamam şakaydı
o şaka, hem dur bir dakika o döner bıçağını nerden buldun?”
“DUR!”
“Yapma!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder