8 Temmuz 2024 Pazartesi

Absürdiya 8.Bölüm : Çatlak Mazi 3

 



Evrende bir yer…

 

-Ne oldu seni pis sürtük elf?

-Sözüm ona neredeyse ölümsüzmüş gibi çok uzun yaşıyor ve aşırı bilgeliğiniz ve güzelliğinizle övünürsünüz. Ama bak şimdi ne haldesin kendi pisliğini yiyen domuzdan bir farkın yok. Ha tabi o yüksek gururunuzu ve şişik egonuzu da unutmamak gerek.

-Noldu hadi cevap versene seni aşağılık sürtük!

Elfe zorbalık yapan adam, küçük bir çamurlu su birikintisinin üstünde cenin pozisyonunda yatıp kıvranan kıza her sövdüğünde eş zamanlı olarak tekmeler atıyordu.

Buna karşılık elf kızdan sadece belli belirsiz acı acı iniltilerden başka hiçbir tepki görülmüyordu. Gözleri ise sanki ölü bir bedene aitmiş gibi içi boş ve tamamen ruhsuz bir biçimdeydi.

-Hadi şimdi o çok gurur duyup heyecanla anlattığın ırkın gelsin de kurtarsın seni.

-Hey sana diyorum aşağılık sivri kulaklı ucube.

Adam kızı tekmelemeyi bırakıp önünde çömelmiş ve kızın kısmen çamurla kaplanmış olan uzun gök mavisi ipeksi saçlarından sertçe yukarı doğru çekip yüzüne bakmasını sağlamıştı.

-Off çok uğraştırıcı ve sıkıcısın, cidden midemi bulandırıyorsun.

-Bak sana altın bir fırsat sunayım ne dersin?

-Belki bunu duyduğunda bu iğrenç ölü, ifadesiz suratına bir renk gelir ha haksız mıyım?

-Eğer kabul ediyorsan gözünü kırp, ya da dur vazgeçtim senden niye tepki bekliyorsam şu ilerideki köpeğe bu kadar yakından laf söylesem daha insani bir tepki verirdi.

-O yüzden sen ister hazır ol ister olma inan hiç şeyimde bile değil.

-Ama bak ben gayet makul bir insanımdır şimdi o yüzden sana alçak gönüllülük yapıp bu teklifi sunacağım.

Yere çömelmiş gri takım elbiseli, siyah saçlı adam bunları söyledikten sonra diğer eliyle de kızın ağzının iki tarafını sıkıp dudaklarının biraz büzülmesine sebep olmuştu ve ardından konuşmasına devam etmişti.

-Hadi o yüksek gururundan vazgeçip karşımda diz çökmüş şekilde özür dile.

-O acınası pis hayatın için yalvar ve ardından ayaklarımı öp seni pis ucube.

-Nasıl güzel teklif değil mi?

Bunu dedikten sonra hafifçe sağa bakıp konuşmaya devam etmişti.

-Ben bayıldım siz ne dersiniz millet?

-Bakın bu ucube de beğenmiş olmalı ki gülümsüyor.

Eliyle kızın ağzını gülümsüyormuş gibi çekiştirmeye devam ediyordu.

-Kesinlikle çok haklısınız Damian-sama.

-Anlaşılan teklifiniz elfi mest etmeye yetti.

-Öyle değil mi?

-Ben de öyle düşünüyordum.

 Deyip elini kızın yüzünden aniden çekti ve diğer eliyle saçını daha sıkı tutup çekiştirmeye başladı.

-Onca bilgeliğine ve güzelliğine rağmen bak ne haldesin?

-Üstü başı kir içinde, çuval elbiseli pis bir kölesin.

-Hor gördüğünüz insan ırkı böyle yapar işte.

-Seninle konuşurken yüzüme bak seni pis sürtük!

Artık kendi başına dizlerinin üstünde durabilen elfe şiddetli bir tokat yapıştıran Damian, tiksintisini imzalamak istercesine yere tükürdükten sonra sözlerine devam etmişti.

-Yok vazgeçtim, hâlâ o kibirli ve gururlu iğrenç ruhsuz ölü gözlerine bakmaya dayanamıyorum…

-Ah seni pislik, off çok yoruldum ve sıkıldım seninle uğraşmak istemiyorum artık. Deyip ayağa kalkan Damian ayakkabısına bakıp tekrar sövmüştü ve bu sefer kıza daha sert bir tekme atmıştı.

-Seni lanet olasıca sivri kulaklı ucube bak senin yüzünden ayakkabım çamurlanmış.

Yerde acıyla kıvranan elf kızın üstüne ayağını silip adamlarıyla bulunduğu yeri terk etmeye başlamışlardı…

Olayın yaşandığı karşı caddedeyse birden yarı saydamlıktan tam görünüme geçen iki silüet belirmişti.

“Görüyorsun değil mi Fatih?”

“İşte bu durumu düzeltmek istiyorum. Böyle iğrenç döl israfı zengin piçlere katlanamıyorum.”

“Düzgün konuş.”

“Aah yapma, ahlak bekçisi kesilme başıma şimdi hiç çekemem.”

“Öyle kendini bir bok sanan zengin kodumunun piçlerini bu hayattan yok etmek istiyorum.”

“Anlıyorsun değil mi?”

Fatihten onaylar gibi bir tepki bekliyordu ama Fatih sadece ciddi bir ifadeyle ona baktığını görünce sözlerine devam etti.

“Elimizdeki güçle bunu mümkün kılabiliriz.”

“O pisliğin geçmişine, hatta anne ve babasının geçmişine gidip bu döl israfı şerefsizin hiçbir zaman dünyaya gelmemesini sağlayabiliriz.”

“Ya da o ellerini bir daha kullanamayacak kadar kırıp yok edebiliriz.”

“İstersek o pisliğe ve onun gibi kendini bir bok sanan herkese hayatı zindan edebiliriz.”

Cenk büyük bir coşku ve heyecanla bunları söylerken iki kolunu da olabildiğince özgür bir şekilde iki yana açmıştı.

“O yüzden gel inat etme de şu planı devreye sokalım.”

“Hem bizi kim durdurabilir ki?”

“O AZAB’taki yaşlı pislikler mi?”

“Sistemin tüm açıklarını ve nasıl çalıştığını biliyoruz. Neden bunu insanların, daha doğrusu tüm canlıların yararına kullanmayalım?”

Cenk’in karşısında sakince oturmuş onu dinleyen Fatih artık dayanamayıp orta yüksek bir tonda konuşmaya başlamıştı.

“Peki bunu kim belirleyecek?”

“Sen mi?”

“Yoksa ben mi?”

“Ya da seçili özel üyelerden oluşan bir grup kişi mi?”

“Adalet ve özgürlük bunun neresinde?”

“Biz de böyle davranırsak o tiksindiğin güç sahibi kişilerden ne farkımız kalır?”

“Şu karşıda gördüğümüz elf köleye eziyet eden insanın ileride tövbe edip bir sürü canlıya iyilik etme ihtimalini yok mu edelim?”

“Belki bu adam sayesinde bir sürü canlı refaha erecek.”

“Biz onu şimdi yok edersek tüm o canlılara da kötülük etmiş olmaz mıyız?”

Bunları duyan Cenk adeta sinirden deliye dönmüş gibi kaşlarını çatmış ve sesini biraz daha yükseltmişti.

“Sen şaka mısın?”

“Buna cidden inanıyor musun?”

“Yoksa benimle billur mu geçiyorsun?”

Cenk’in alaycı tavrına kızan Fatih de kaşlarını çatmış şekilde Cenk’e doğru işaret parmağını göstererek konuşmaya devam etmişti.

“Sana düzgün konuş dedim.”

“E düzgün işte daha ne diyeyim malum kelimeyi kullanmadım ya daha ne istiyorsun?”

“Şu huyunu bir bırakamadın gitti, bırak herkes ne isterse desin sanane.”

“Konuya dönecek olursak eğer, şimdi sen diyorsun ki bu dal y…”

Bir an Fatih’in suratındaki değişimi gören Cenk sözünü kesmiş ve ardından devam etmişti.

“Tamam be kızma hemen şöyle diyeyim o zaman bu oksijen israfı herif gelecekte tövbe edip iyi biri olacağına inanıyorsun öyle mi?”

Cenk o an yapabileceği en iyi alaycı ifadesini takınıp sözlerine devam etmeyi sürdürmüştü.

“Cidden mi adamım çok aşırı safsın.”

“O kadar safsın ki sana bakamıyorum bile ışığın gözüme vuruyor.”

“Hooy…”

“Dünyadan ışığın koruyucusu saf Fatih’e uyan da balığa çıkalım.”

“Cidden çıkalım bak ne zamandır yapmıyorduk.”

“Cenk gevezeliği bırak şurada iki ciddi şey konuşuyoruz öyle değil mi?”

“Peki o zaman bu lavuk sence ne zaman senin istediğin kıvama gelecek?

“Onu da söyle bari de tam olsun ha?”

“Diyelim ki bundan yetmiş yıl sonra olacak.”

“E bu lavuğun yetmiş yıl boyunca eziyet edip zulüm ettiği kişilere yaptığı yanına kâr mı kalacak?”

Cenk, bir an durup düşüncelere dalan Fatih’e hiç konuşma fırsatı vermeden devam etmişti. Çünkü Fatih’in bu katıksız salak sözlerini şimdiye kadar dalgaya alıyor gibi görünse de olayı hatırlayıp zavallı kızı gördüğünde iyice siniri tepesine çıkmasına sebep olmuştu ve artık kendini tutmak istemiyordu. Tüm hiddetiyle önce Fatih’e baktı ve o tam bir şey söyleyeceği sırada lafı ağzına tıkar gibi kızı gösterip sert ve biraz yüksek tonda sözüne devam etmişti.

“Hadi git bu saçmalıklarını şu karşıda ki üstü başı çamura bulanmış elf kıza söyle hadi!”

“Hadi git! Ne öyle şapşal şapşal bakıp duruyorsun git söyle hadi!”

Eliyle Fatih’e kış kış hareketi yapıp, sonra da kızı gösteriyordu.

“Onca insanın geçtiği kalabalık bir cadde de bütün milletin gözü önünde dayak yediği halde kimsenin umurunda bile olmadığı, hatta yüzüne bile bakmadıkları yüzü gözü kan içinde kalmış köle kıza söyle.”

“Böyle şerefsizler asla uslanmayacak, hatta daha da azacaklardır.”

“Buna adım gibi eminim.”

“Çünkü insanlar bencil, aç gözlü, doymak bilmeyen iğrenç yaratıklardır.”

“En azından şu karşımızdaki kıza zorbalık yapıp, kendinden alt tabakaları hakir gören gibiler.”

“Ellerine güç geçtiği anda kendilerini kaybederler ve etraflarına zehir saçarlar.”

“Sense kalkmış yok o doğru yolu bulabilir diyorsun.”

“Peki ya bulamazsa?”

“Bulana kadar zulüm ettiği kişilerin hakları nolacak?”

“Sivil zaiyat mı diyeceğiz?”

“Bunun sorumluluğunu alabilir misin?”

“İşte benim planım böyle iğrenç tipleri vücuttaki bir virüsmüşçesine henüz olgunlaşmadan yok edip bertaraf etmek.”

Tartışma iyice alevlenmişti ve Fatih önlerinde ki masaya yumruğunu vurarak konuşmaya başlamıştı.

“Seninkisi adalet değil, bir çeşit intikam, yargısız infaz!”

“Hadi senin dediğini yaptık diyelim peki sonra ne olacak?”

“Bu noktada duracak mıyız?”

“Sıra kime gelecek?”

“Seninle aynı ten rengine sahip olmayanlara, aynı dili konuşmayanlara ya da aynı görüşte olmayanlara mı?”

“Ya da sana saygı duymayanlara?”

“Bunun adı adalet değil.”

“Sen kendine bir distopya kurmak istiyorsun?”

Cenk Fatih’in bu sözlerini duyduktan sonra bir anlığına gözlerini kapayıp başını azcık eğmişti ve hafiften iç geçirdikten sonra Fatih’e ifadesiz bir suratla bakmıştı.

“Aah!”

“Daha önce dediğim gibi çok safsın.”

“Evrenin hâkimi olmak yerine, avukatlıkla yetinmek istiyorsun…”

…ve bu onu son görüşüm olmuştu.

Yıllardır çeşitli araştırmalar yaptım ama ona dair sadece küçük ipuçları dışında başka herhangi bir şey bulamadım.

Şu an ise AZAB arama listelerinin en başında bulunuyor. Çünkü zeki olması ve elinde bulundurduğu alet ile zaman akışına karşı büyük potansiyel tehlike arz ediyor.

Belki şu zamana kadar bir sürü şey değiştirmiş ve bize unutturmuş, ya da hiç farkında bile olmamış olabildiğimiz tonla şey bile olabilir.

Fatih’in yüzündeki o ciddi ifade birden haylaz çocuğunkine dönmüştü.

Hatta Zeynep eskiden erkek olmuş bile olabilir kim bilir? Baksanıza şuna böyle asabi ve eli ağır kadın mı olur? Bildiğin erkek Fatma…aaa

Ahggg!!!

Zeynep, duyduğu bu sözden sonra gayet yalancı bir sakinlikle oturduğu sandalyeyi tutup Fatih’in kafasında büyük bir gürültüyle kırmıştı.

Bunun üzerine kaçmaya başlayan Fatih ve Zeynep’i Umut ve Hayal büyük bir şaşkınlıkla seyrediyorlardı.

“Aha demek ki Zeynep’in dayanma sınırı da buymuş.”

“Baksana koca sandalyeyi adamın kafasında kırıverdi.” Diye söze başlayan Umut önlerindeki it dalaşını seyreden Hayal konuşunca ona doğru bakmıştı ve o da kendisi gibi gayet şaşırmış bir ifadeyle olanları seyrediyordu.

“Evet ben de gördüğümde şok oldum.”

“Erkek fatmaymış, asabiymiş, gel buraya göstereceğim sana erkek fatmayı, asabiyeti daha bu başlangıç.”

“Seni bir elime geçireyim tek tek kemiklerini kıracağım.”

Masanın bir o tarafına bir bu tarafına kaçan Fatih’i yakalamaya çalışan Zeynep birden bize dönüp alelacele durumu açıklamaya çalışıyordu.
“Bu arada siz bu salağa inanmayın tabi ki de başından beri ben bir kızdım. “

“Ah zamanında siz iki salağı üst üste koyup dövmem gerekirdi. Kesinlikle benim hatam.”

“Tamam tamam şakaydı o şaka, hem dur bir dakika o döner bıçağını nerden buldun?”

“DUR!”

“Yapma!”  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder