“İşte geçmiş
hakkında bilmeniz gereken tüm detaylar bunlardı.”
FICCCK!
FIIŞŞŞŞK!...
Fatih önlerinde
oturan Umutla Hayal’e bilmeleri gereken son sözlerini söylerken kafasındaki
derin yaradan etrafa kan fışkırıyordu. Bu kan o kadar kesintisiz ve hızlı
akıyordu ki sanki delinmiş bahçe hortumundan su kaçırmasına benziyordu.
“Eee…Fatih bey kafa-kafanız kanıyor.
İyi misiniz?”
“İyi mi?”
“Bu da
soru mu Umut?”
“Çabuk
sizi acilen hastaneye götürmemiz ve tıbbi yardım almanızı sağlamamız gerekiyor.”
Önünde ki çaylak
ikilinin telaşlarından büyük keyif alan Fatih işi iyice abartıp rolünün hakkını
verecek bir oyunculuk sergiliyordu.
“Ahh, bu mu? Ben
bunu kırmızı fıskiye efekti sanıyordum. Şimdi anlaşıldı neden başımın döğğğnndüğüğüklkhjhgjf…”
ŞAAAAK!
Zeynep, Fatih’e
tokatı yapıştırdığı gibi Fatih’in yanına koltuğa oturdu ve az önceki silinmeye
yüz tutmuş bıkmışlık ifadesinin izlerini taşıyan suratıyla konuşmaya başladı.
“Siz bu şapşala
bakmayın ne kadar yaralanırsa yaralansın, yaraları çok derin olmadığı taktirde
hızlı iyileşme yeteneği vardır. O yüzden ona hiçbir şey olmayacak merak
etmeyin.”
“Hatta onun yanında
çalıştığım ilk zamanlarda bana da aynı numaranın daha da kötüsünü yapmıştı, az
daha kalpten gidiyordum.”
“Beraber film
seyrettiğimiz bir akşamdı.”
“Meyve yediğimiz
tabakları mutfağa götürecektim.”
“Aniden tabaktan
bıçak düşmüştü ve niyeyse istemsiz olarak bıçağa tekme atmıştım. Bıçakta
doğruca Fatih’in kafasına isabet edip onu yere düşürmüştü ve etraf birden kan
gölüne dönmüştü. Bir an resmen ustasını öldüren genç kadın stajyer diye
manşetlere çıkacağımı ve ömür boyu hapis yatacağımı hayal etmiştim.”
“O loş karanlıkta yaşadığım
şok o kadar kuvvetliydi ki ben daha ne olduğunu anlayamadan üstüne bir de zombi
gibi kalkıp üstüme yürüyünce korkudan koca koltuğu üstüne atmıştım ve kesin
artık bir idam mahkumuyum diye düşünüyordum.”
“Ama bu zevzek herif
attığım koltuğun üstüne çıkıp kahkahalara boğulduğunu görünce… bu sefer onu ilk
defa gerçekten öldürmek istemiştim.”
Bu anıları tekrar
hatırlayan Zeynep’in yüzünde sinirden birkaç damar şişmişti.
Arghhhhh!
“Bak aklıma geldikçe
deli oluyorum.”
Sağ yumruğunu
hafifçe yukarı kaldırıp Fatihe doğru sıkan Zeynep’in karşısında muzipçe sırıtan
Fatihse halinden epey memnun görünüyordu.
Zeynep’e doğru
sırıttı ve önüne dönüp ciddi bir surat ifadesiyle konuşmaya başlamadan önce yarasının
üstüne cebinden çıkarttığı mendili bir müddet bastırıp bıraktı ondan sonra
konuşmaya devam etti.
“Evet bu kadar
şaklabanlık yeter.”
“Konumuza dönecek
olursak eğer, sizin ilk göreviniz Cenk’i arayıp bulmak olacak.”
“Yalnız sizi
uyarıyorum, Cenk’in ne kadar zeki ve kurnaz olduğunu unutmayın ve tek
zayıflığının da kadınlara düşkün olmasını da unutmazsanız sizin yararınıza
olur.” Deyip işaret parmağını Umut ve Hayal’e doğru göstererek konuşmaya devam
etti.
“Kesinlikle ama
kesinlikle ona çok yaklaşmayın ve kendinizi açık etmemeye çalışın. Unutmayın o
sizin hiçbir şekilde aşık atabileceğiniz denginiz olan biri değil. Sizden on
kat daha güçlü, çevik ve kurnaz bir zekâya sahip.”
“Eğer ola ki
karşılaştınız fırsatınız varken derhal kaçın, kaçamadıysanız asla konuşmayın,
konuşursanız da kesinlikle onun eline koz verecek sözler sarf etmeyin anlaşıldı
mı?”
Yüzünde keskin bir kararlılık
ve ciddiyetle oturmuş karşısındaki iki çaylağa bakan Fatih birkaç saniyeliğine
sanki önünde hayali bir duvar varmış gibi boş boş bakıp dalmıştı. Aklında
söylemesi gereken başka bir şey var mı diye düşünüyordu. Sonra birden bir
şeylerin daha kaldığını hatırlayıp konuşmasına devam etti.
“Ha bu arada son
olarak bir şey daha söylemek istiyorum.” Deyip sırtını rahatça koltuğa yasladı
ve sağ ayağını sol dizinin üstüne attı.
Hayal ile Umut
kafalarındaki düşüncelere bir müddet daha ara verip tekrar pür dikkat Fatih’e
bakıyorlardı. Ama karşısındaki adam gibi rahat oturamıyorlardı. Sanki
oturdukları koltuk dikenden yapılmışta her an batacakmış gibi bir hissiyata
sahiptiler. Yine de bu hissi bastırmaya çalışıp önlerindeki genç dâhiyi
dinlemeye başladılar.
Fatih
karşısındakilerinin içinde bulunduğu durumu ufak bir gözlemle sezmişti ve
sözlerini daha yumuşak bir ses tonuyla ama alaycılıktan uzak bir şekilde sarf
etmeye çalıştı.
“Hani olur ya bir
şekilde Cenk kendi isteğiyle sizin ayağınıza gelip sohbet etmeye başladı. Adam
kaçık bir psikopatın teki ve tam bir kadın düşkünü olduğunu da hesaba katarsak
sizi bir şekilde fark ettiyse bunu kesinlikle yapmak isteyecektir.
E sonuçta Hayal
güzel bir kadın, eğer Cenk’in radarına girerse bu güzellik karşısında asla
kayıtsız kalmayacaktır.
Böyle bir şey
olduğunda sakın heyecanlanmayın ya da tuhaf tepki vermeyin demeyeceğim çünkü
zaten siz de göreceğiniz ve anlayacağınız gibi dış görünüş olarak öyle pek
yakışıklı değil, hani benle karşılaştırılırsa çirkin bile sayılabilir.”
Bu sözleri duyan
Zeynep tüm küçümseyici surat ifadesiyle hemen lafa karıştı.
“Fatih abartma
istersen ha? Gören de kendini dünyaca ünlü yıldız sanacak.”
“İyi tamam be, eli
yüzü düzgün sıradan biri işte”
Zeynep’in dik dik
bakmasına dayanamayan Fatih sonunda pes etmiş görünüyordu ve iç geçirip
sözlerine kaldığı yerden devam etti.
“Tamam tamam, sen
kazandın yakışıklı sayılır, ama birazcık anladın mı? Şimdi tatmin oldun mu?”
deyip Zeynep’in suratına baktı ve gülmemek için kendini zor tutan Zeynep’le
uğraşmadan önündeki kişilere döndü.
“Dediğim gibi böyle
bir şey olduğunda doğal davranın ve eğer yapabilirseniz mutlaka bilgi almaya
çalışın. Ne olduğu ya da ne kadar olduğunun bir önemi yok.
Nerde kaldığı, şu an
ne yaptığı, hatta dün akşam ne yediği bile olabilir hiç fark etmez.”
“Biliyorum bu sizin
için şu an çok zor olacaktır. Ancak bunu başarabilirseniz çoğu AZAB
görevlisinin başaramadığı bir şeyi başarmış olacaksınız.”
Fatih dizinin üstüne
koyduğu ayağını indirip iki elini birbirine çarpıp “işte şimdi tüm söylemem
gerekenleri size söylemiş bulunmaktayım. Hadi yolunuz açık olsun ve kolay gele,
kendinize iyi bakın” dedi ardından da hafif ama sıcak bir tebessüm etti.
…
Bilinmeyen bir yer ve bilinmeyen bir zamanda…
Eveet…
Demek o ahlak
bekçisi Fatih’in küçük kuşlarısınız.
…
Peki şimdi söyle
bakalım.
Sen neyi seçiyorsun?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder