24 Haziran 2024 Pazartesi

Absürdiya 6.Bölüm : Çatlak Mazi 1

 



Çatlak maziden dolayı ortam bir an sessizleşmişti. Ne Hayal ne de ben bu sessizliği bölmeyi düşünmüyorduk. Çünkü geçmişte ne yaşandıysa üzücü bir olaydı sanırım. Ayrıca önümüzde ki sehpada duran bize verilmiş bu tuhaf zamazingo daha çok ilgimizi çekiyordu. Yani bu ilginç şeyi şimdi kurcalamayacaksak ne zaman kurcalayacaktık ki?

Hayal’e doğru göz ucuyla baktım o da benle aynı düşünüyormuş gibi ilgiyle önümüzdeki ilginç silaha bakıyor ve incelemeye çalışıyordu. Derken kendisine baktığımı fark etmiş olsa gerek o da göz işaretiyle aleti gösterip yanıma doğru biraz eğildi.


“Ne dersin elimize alıp bir göz atalım mı?”

“Valla çok iyi olur, ben de tam sana aynı şeyi soracaktım sen önce davrandın.”

“Ayrıca ortamda garip bir hava oluştu ve bu havayı bozmak pek içimden gelmiyor.”

“Haklısın ben de tedirgin oldum.” Deyip eline kitabı almıştı. Aslında gayet sıradan bir kitap gibi görünüyord…


Yok yok yanlış okumadın sevgili okur kitap dedim nedenini zaten az sonra anlayacaksın az daha sabret ama sana da hak veriyorum ilk gördüğümde ben de çok şaşırmıştım. Hatta elinde olmasına rağmen Hayal de çok şaşırmıştı ve sanki sıradan bir kitapmış gibi şaşkınlıktan arkasını çevirip konusu neymiş diye bakıp, sonra aynı şaşkınlıkla sayfalarını çevirip bakmaya başlamıştı. Tabi içine bakıp ne olduğunu anlayınca anca kendine gelmişti. Şimdi senin elinde de böyle tuhaf bir şey olsa sen de aynı şekilde davranmaz mıydın? Hımm yine muhabbete daldık, ne diyorduk haa biz hikâyeye dönelim değil mi?


Elime alır almaz resmen şok olmuştum. İlk anın şokuyla sanki kitapçıya girmişim de kitaplara bakıyormuşum hissi oluşmuştu. Şaşkınlıktan sıradan bir şeymiş gibi kitap açıklaması için arkasını çevirmiş, sayfalarını karıştırıyordum. Sonra sayfaların birinde durup, o olağan dışı ekranı ve bildirimleri görünce anca o zaman kendime gelebilmiştim. Sanki yüzlerce tableti sıkıştırıp kitabın sayfaları haline getirmişlerdi. Cidden çok ilginçti ve acayip hoşuma gitmişti. Sonra acaba kalem ya da silah gibi dar bir şeyler olsaydı nasıl görünürdü diye düşünürken elimde bir hareketlenme hissettim. Kitap aniden az önce ne düşündüysem o şekli almaya başlamıştı. Önce şık bir dolma kalem, sonra da eski dönem bir altı patlar revolver olmuştu. Şaşkınlık içerisinde Umut’a bakmıştım o da benim gibi şok olmuş vaziyette bana ilgiyle bakıyordu.


“Sen de gördün değil mi?”

“Evet evet, bu inanılmaz bir şey.”

“Al sen de denesene. Sadece bir şey düşünmen yeterli.”


Dikkatli bir şekilde elime alınca birden ne düşüneceğimi şaşırdım. Cihaz sanki iyi çekmeyen yerel televizyon kanalı gibi önce biraz karıncalandı ve aklıma televizyon gelince birden elimde küçük bir cep televizyonu belirmişti.


“Aaah hep böyle bir şeyin hayalini kurardım. Seyrettiğim bir animede görmüştüm böyle cep telefonundan ya da kol saatinden fırlayan televizyonlar çok harika görünüyordu.”

“Evet çok hoş görünüyor. Gerçekten böyle bir cihaza sahip olmak isterdim.”

“Değil mi? Değil mi? Bence de çok havalı.”


Sırasıyla animede gördüğüm o ilginç eşyaları hayal etmiştim ve hepsi de kusursuz bir şekilde oluşmuştu. Aah rüyada gibiydim resmen.


“Baksana Hayal şu her eşyaya döndüğünde ortaya çıkan düğmeye benzeyen şey ne ki?”

“Bilmem ki benim de ilgimi çekmişti aslında ama dokunmaya fırsat olmadı”


Biz kendi aramızda böyle fısır fısır konuşurken karşımızdan çok ciddi bir ses gelmişti.


Sakın ona basayım deme!


“Tabi hâlâ bu evrende insan olarak, şu anda, bu yaşta ve bu şekilde görünmek istemiyorsan.”

Ürkütücü sesin sahibi kaşları çatılmış bize doğru bakan Fatih’ten başkası değildi.

Yüzünü gördükten sonra hayalbası gözlerimi Fatihten ayıramadan sakin ve dikkatli bir şekilde önümüzdeki sehpaya koydum.

Evet bundan sonra alete Hayalbas demeye karar verdim insanların hayallerini gerçeğe dönüştürdüğünden çok mantıklı gelmişti. En azından tuhaf alet demekten iyiydi öyle değil mi?

“Ah, Fatih onların bir suçu yok biraz daha sakin olabilir misin?”

“Lütfen onun kusuruna bakmayın geçmişi hatırlayınca sinirlendi sadece sizle bir alakası yok.”

Zeynep’in suratında Fatihten çok farklı bir ifade olunca şaşırmıştım. Yüzünden aşırı endişeli olduğunu görüyordum.

Bu kadın bu kadar sevecen ve iyi biri miydi ya?

Ben böyle düşünürken Fatih tekrar gürlemişti.

“Nasıl alakası yok Zeynep? Elindeki aletle sanki bir oyuncakmış gibi oynuyorlar?”

“Tıpkı onun…”

Adamın yüzünde birden fazla duygu vardı sanki öfke, suçluluk, özlem, kaygı, endişe. Tabii ki de bunların hepsini öfke maskesinin arkasına iyi saklamıştı ya da öfkesi diğerlerine daha baskın gelmişti de diyebilirim.

“Bana bakın o aleti amacı ve bilgim dahilinin dışında ya da kötü bir niyetle kullanırsanız,…”

Fatih o kadar sinirlenmişti ki sinirden tüm vücudu titriyor gibiydi. Kendini azıcık sakinleştirmek için önce gözlerini kapadığı sırada sözlerini yarıda kesmişti. Sonra başını ağır bir şekilde sağa doğru çevirmiş, ardından derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini tekrar açıp aynı sinirli sert tonda sözlerine devam etmişti.

“Gözünüzün yaşına dahi bakmam, hangi delikte olursanız olun sizi bulur ve oracıkta öldürürüm! 

“Hatta öldürmekle kalmaz, sizi ibreti alem olsun diye cesetlerinizi tüm evrene eşit parçalar halinde dağıtırım!”

“Ama siz öyle yapmazsınız öyle değil mi? Akıllı insanlara benziyorsunuz.”

Etrafına çok güçlü ve karanlık bir hava yayıp tüm soğuk kanlılığı ile bunları söyleyen Fatih’in karşısında istemsizce yutkunmuştum. Daha da korkutucu olan son sözlerini az önce sanki bizi tehdit etmiyormuş gibi sevecen bir ifadeyle söylemesi daha da ürkütücüydü.

“Kendine gel artık Fatih!”

“Dedim sana onların bir suçu yok diye, her insan aynı tepkiyi verir. Ama her insan Cenk’in yaptığını yapacak hali yok ya.”

“Tekrar onun kusuruna bakmayın lütfen, Cenk, Fatih için bir eleman ya da yardımcıdan çok kankası gibiydi.”

 “Ne var ki bunda Zeynep aynı hataları yapmamaları için onları nazikçe” uyarıyordum.”

“Hatta görmedin mi en sevimli halimle gülümseyerek sözlerimi bitirdim.”

“Seni salak! Hangi insan böyle tehdit edildikten sonra korkmaz?”

Az önceki gibi kudretli olmasa da yine iğneleyici ve alaycı bir yüz ifadesiyle bunları söyleyen Fatih araya girmişti. Ama Zeynep’in sanki sabrı yavaştan tükeniyormuş gibi görünüyordu.

“Kendine gel yoksa tüm mangalarını çöpe atarım bak!”

“Anladın mı beni?”

İşaret parmağını ona doğru gösterip bunları söylerken yüzünde kızgınlıktan çok endişe ve merhamet vardı sanki. Ama nasıl yapıyorsa o da yüzüne ustaca yalandan kızıyormuş gibi görünmesini sağlayan kızgınlık maskesini takınmıştı.

Allah’ım bunların ikisi de kaçık nereye düştüm ben böyle?!

“Nee?!”

“Seni vicdansız kadın sakın benim kıymetli hazineme dokunma!”

Zeynep, manga yığılı olan masanın üstünden bir tane almış ve yüzünde yoğun bir tiksintiyle sayfalarını çevirip baktıktan sonra Fatih’e doğru sallamıştı.

“Hımm, bilmem ki misal bu mangayı hiç sevmemiştim hep okuyup okuyup pis pis sırıtıyordun. …ıyy çok iğrenç.”

“Aaah hayıır! Tamam tamam söz bundan sonra lafını dinleyeceğim dur nolur yapma.”


“Umut ben cidden korkmaya başladım, gece vakti yalnız kaldığım ıssız ormanda bile bu kadar tedirgin olmamıştım.”

“Seni kesinlikle anlıyorum ben de aynı fikirdeyim. Ne yapsak ki onlar tartışırken tüysek mi? Şahsen cesedimin her parçasını tüm evrende dolaşmasını istemem. Ben hepsinin bütün halinde olduğunda daha mutluyum.”

“Fufufu”

“Hey bunda gülünecek bir şey yok. Ben gayet ciddiyim bu deli herif yapacağım dediyse yapar valla.”

“Ahh, kusura bakma bir an hayal ettim de, tüm evrende minik minik Umutların dolaşması fikri nedense komik geldi kendimi tutamadım.”

“Hatırlatırım adam sadece beni değil seni de minik parçalara bölmekle tehdit etti, bunu unutmasan iyi olur.”

“Ughh… Doğru haklısın bak bunu bir an için unuttuydum. Sağ ol be…”


17 Haziran 2024 Pazartesi

Absürdiya 5.Bölüm : Haylaz Patron

 



Derin bir sessizlik…

 

Aahhh beni deli ediyor şu pislik!

ArrrgggH!


 -Hey!

 -Patron! …

 -Seni kokuşmuş pis otaku!

-Sana diyorum ki beklediğin misafirler geldi.

-Neden o lanet olasıca kafanı kaldırıp bir hoş geldin demiyorsun ha?!


“Hayal ben bu kadından iyice korkmaya başladım baksana şuna o kadar kızdı ki yüzünde damarlar ortaya çıkmaya başladı.”

“Evet haklısın ama sessiz kalıp ortamı iyi okumamız gerekiyor, şu an ne olacağı hiç belli değil çünkü. “

“Aslında şurada oturan saçı dağınık manga okuyan kişiden mi korkmamız gerekiyor, yoksa yanımızda duran bu kadından mı, tam emin değilsem de en iyisi biz tedbiri elden bırakmayalım.”


“Len! Siz de ne fısıldaşıp duruyorsunuz yetti artık be! Geldiğimizden beri bıdı bıdı bıdı, ne söyleyecekseniz açık açık konuşun artık!”

-Aha! Karşıdaki adam kulaklarını tıkadı!

“Seni var ya!”

“Off bıktım artık, seni gevşek herif!”

“Sana dedim ki beklediğin misafirler geldi şu kafanı kaldır da bir bak be lanet olasıca kokuşmuş otaku herif seni!”


O böyle söylenirken karşımızda duran adam adeta tepesi atmış öfkeli bir suratla bize bakıyordu.


“ZEYNEP!!!”

“Sana kaç kere diyeceğim manga okurken beni rahatsız etme diye!”

“En güzel yerdeydim ne tepemde bıdı bıdı konuşup duruyorsun!”

“Ben sen kaplıca keyfi yaparken rahatsız ediyor muyum?”

“AYNI ŞEY Mİ O APTAL!”

Ahhh!

-Bir dakika o kadın ne ara oraya gitti az önce yanımızdaydı ve adamın kafasına yumruk attı. Cidden nereye geldik biz her dakika ayrı bir şaşırıyorum.

Böyle konuşurken karşımızdaki adam kafasını ovuştura ovuştura bize el işareti yapıp önünde ki koltukları göstererek oturmamızı işaret edip konuşmaya başladı.

“Ahh, demek geldiniz. Size en içten saygılarımla hoş geldiniz diyorum.”

“Ben buranın patronu Fatih memnun oldum.”

“Bu genç hanımda yardımcım Zeynep.”

“Ayrıca kendisi bensiz yapamaz ve hep başı sıkışıp çaresiz kaldığında “Kyaa! patron ne yapacağız lütfen yardım edin!” diye çığlık atıp yanıma koşaslkjdlaksjd!”

“Ahhh! Yine ne vuruyorsun be kum torbası değil bu benim kafam kafam!”

“Sen de yalan yanlış gereksiz bilgiler verip durma da adam gibi konuş!”

“Ahhh seninle ne yapacağım ben bilmiyorum ki?”


Elini alnına koymuş duran, adının daha yeni Zeynep olduğunu öğrendiğimiz kadına şaşkınlıkla bakarken lafa girmenin tam sırası olduğunu anlamıştım. Göz ucuyla Hayal’e baktım o da aynı benim düşündüğümü düşünüyor gibi görünüyordu.


“Memnun oldum ben de Umut.”

“Evet ben de memnun oldum.”

“Adım Hayal bu arada, bizi neden ve ne amaçla buraya getirdiğinizi sorabilir miyim acaba?”

“Hımm…”

“Cidden güzel bir sevgili çifti bulmuşuz bu sefer Zeynep, bunlar bize yardımcı olacaklar gibi görünüyor ha ne dersin?”

“Şeey, o maalesef benim sevgilim değil burada tanıştık, yani…” “…henüz.”


Sinirleri tepesinde olan Zeynep sabrının sınırlarında olduğu çok belliydi.O yüzden Umut’la Fatih’in arasına girmek zorunda kalmıştı.


“Fatiiih!”

“Tamam be tamam, kızma hemen.”

“Off! Hiç eğlenceli değilsin biliyor musun?”


Karşımızdaki adının Fatih olduğunu öğrendiğimiz, sürekli dayak yiyen, adam Zeynep’e dilini çıkararak bunları söylemiş ve sözlerine devam etmek için öksürür gibi yapmıştı.


“Öhöm!”

“Sizler seçilmiş lavuklarsınız sizi o yüzden kendi evreninizden buraya getirdik blablabla buraları çok sıkıcı ve klişe olduğu için geçmek istiyorum müsaadenizle.”


Derken elini sanki masanın üstündeki bir şeyleri eliyle hızlıca süpürüyormuş gibi hızlıca sola doğru sallamıştı.


“Pişşt “henüz” sevgilisi olmayan yakışıklı tut bakalım!”

Birden bana silaha benzeyen bir nesne atmıştı ama bu hem silaha benziyor hem de benzemiyordu tam anlayamamıştım çünkü, sanki sürekli şekli ve görünümü değişen bir objeye benziyordu.

“Konumuza gelecek olursak gördüğünüz ve anladığınız üzere burası farklı bir boyut-evren-Dünya artık adına her ne derseniz.”

“O elinde tuttuğun evrenler arası seyahati mümkün kılan bir alet. Yani onu kaybederseniz artık içinde bulunduğunuz evrende bir başınasınız demektir ve orada mahsur kalırsınız. Size kimse yardıma gelemez anlaşıldı mı? O yüzden ona iyi bakın ki kaybetmeyin ya da zarar görmesine izin vermeyin. Anladınız mı?”


Allah’ım bu adam da kim? Az önce manga okuyup, dayak yiyen adamdan zerre eser kalmamıştı. O etrafına karanlık bir hava saçıp, gözleri alev alev yanan kişi az önceki kişiyle aynı mıydı?


“İşte içinde bulunduğumuz bu evrende tam işleri düzene sokmuştum ki sizden önceki aday sırf özel, en kıymetli manga hazinemi okutmadım diye, bana karşı tavır aldı ve tüm evrenleri kaosa sürükleyeceğini söyleyip aletimle kaçıp gitti.”


Fatih’in yanında kollarını göğsünde bağlamış, kaşları çatık bir halde bizi dinleyip, gözleri kapalı ve sağ ayağını sürekli tempolu bir şekilde sabırsızca vurup sakinliğini korumaya çalışan Zeynep, sinirli bir ifadeyle tekrar araya girmişti.


“Patron şu işi düzgünce açıklayamaz mısın artık?!”

“Peki peki anladık sakin ol, gerçekten çok sıkıcısın iyi ki kaplıca kameralarını seyretmesine izin vermediğimden de bahsetmedim ooopss!”

“SENİ! S-Seeni var yaa ben! Arrrrgg! Cidden sinirimi bozuyorsun azgın pis sapık, utanmaz, arlanmaz, hayvan herif seni!”

ŞAAAAAK!!!

“Ahh! Nöysö nö düyüüdük höö” (Neyse ne diyorduk, haa[yediği tokat yüzünden suratı bir müddet şişik kaldığı için  konuşmakta zorluk çekiyordu] )

“Evet Fatih’in de dediği gibi sizden önceki adamımız bize ihanet etti. Adı Çakal Cenk. Aramızda bazı tatsız olaylar yaşandı ve lanet okuyup aramızdan ayrıldı.”

 

Selam, sanırım bayağı işin içine batmış gibi görünüyoruz öyle değil mi sevgili okuyucular. İşte burada tam da şöyle yanarlı dönerli parlamalı bir geçmiş zamana dönüş hikâyesi olmalı diye düşünüyorsunuzdur buna eminim. Ama size güzel bir sürprizim olacak maalesef onu gelecek bölüm okuyabilirsiniz evet tam da burada bitirdik hadi eyvallah. Okuduğunuz için teşekkürler, Umut kaçar…


10 Haziran 2024 Pazartesi

Absürdiya 4.Bölüm : Tuhaf asansör

 



Absürdiya’da öncek…..neyse boş ver vazgeçtim.

 

“Gerçekten üst katı olmadığına emin misin?”

“Sana dedim ya bunca zamandır her yeri karış karış inceledim, atlayıp gözden kaçırmam mümkün değil.”

Hayal böyle deyince üst kata giderken büyük salona tekrar bir göz gezdirdim.

Lokanta kocaman bir daireden oluşan devasa bir yerdi. Perdeleri sanki çok eski yıllardan kalma gibi görünse de pencereleri iki yandan yarım ay gibi kapatan sarı püskülleri olan kırmızı yere kadar uzanan şeylerdi. Bembeyaz duvarlarla oldukça hoş bir uyum sağlamıştı. Derken aklıma tavana bakmak geldi. Kocaman bir Ying-Yang sembolü vardı ama bunu ejderhalarla resmetmişlerdi, iki kocaman ejderha tüm heybetleriyle birbirlerinin etrafında dairesel bir döngüdeyken resmedilmişti. Cidden şahane bir şeydi harika bir iş çıkarmışlar.

Vay arkadaş!

“Efendim, bir şey mi dedin?”

“Yok bir şey demedim tavana ilk defa baktım da cidden kim yaptıysa harika bir iş çıkarmış ona şaşırdım.”

“Evet ilk gördüğümde ben de çok büyülenmiştim enfes bir şey.”

-Umut bey, Hayal hanım şöyle buyurun lütfen.

-Aha daha önce neden fark edemediğim belli oldu duvarla bütünleşik görünmez kamufle bir asansör kapısı varmış meğer.

Asansör öyle çok büyük görünmüyordu ancak bir şeyler tuhaftı ki buna da beş dakikadır hâlâ içinde olup yükselmemize rağmen niye hâlâ gelmediğimizi çok merak ediyordum.

“Hey sence de bu çıkış çok uzun sürmedi mi?”

Hayal düşünceli bir tavırla önce yüzüne düşen saçını zarif bir şekilde kulağının arkasına çekip konuşmaya başlamıştı.

“Evet haklısın, çok sürdü inan ben de çok tuhaf buldum dışarıdan tek katlı bir bina gibi görünüyordu halbuki ama neyse bakalım bekleyip görelim.”

“Şimdi aklıma geldi de biz neden fısıldaşıyoruz ki?”

“Bilmem yanımızda ki kadın pek bir ciddi duruyor da ondan herhalde.”

“Şey hanımefendi daha ne kadar çıkacağız acaba, burası kaç katlı bir bina böyle?”

“Çıkmak mı?”

“Ah hayır hayır, daha yeni başladık çıkmaya buranın asansörü biraz farklıdır da. Geçtiğimiz beş dakika içinde önce asansör salonun etrafından dönüp, yere inip bir kilometre kuzeye doğru düz gittiği için ondan o kadar sürdü. Asıl şimdi çıkmaya başlıyoruz.”

“Ne dedin?”

Önümüzde ki uzun boylu, kızıl düz saçları olan kadın sanki yemek tarifi veriyormuş gibi o kadar sakin bir şekilde söyledi ki cidden sinirim bozuldu.

“Hayal burada daha fazla şaşıramam sanıyordum ama cidden her an her yerden bir tuhaflık bekliyorum artık. Şu rahatlığa bak sanki yemek tarifi veriyor.”

“Evet haklısın Umut, yalnız beline kadar olan kızıl düz saçları çok güzelmiş. Aah ben de böyle uzatmak isterdim ama saçlarım hiç elverişli değil.”

O böyle deyince tekrar Hayal’in omuzlarını okşayan güzel kıvırcık turuncu saçlarına baktım.

“Olsun senin de saçların çok güzel görünüyor bence sana çok yakışmış.”

Aslında bir an boşta bulunup ağzımdan bu sözler çıkmış olsa da olan olmuştu artık. Ben böyle dedikten sonra Hayal’in duyduğu utançtan ötürü hafiften pembeleşmiş yanaklarıyla gülümsemeye çalıştı.

“Aa ö-öyle mi dersin çok teşekkür ederim.”

Biz böyle kendi aramızda konuşurken hafif bir sallama ve gürültüyle asansör durdu ve kapıları açılmaya başladı.

-Evet efendim geldik, sabırla beklediğiniz için çok teşekkür ederim.

 Kızıl saçlı personel iki metre karşıdaki yine beyaz renkli kapının önünde durdu ve derinden nefes alıp iç geçirdi. Sonra kapıyı içeri doğru açıp bizi de içeri davet etti.

-Lütfen şöyle buyurun efendim.

İçerisi devasa bir kütüphaneydi sanki, tek büyük bir penceresi olan dört duvarı da kitaplıklarla döşenmiş kocaman bir odaya girmiştik. İçerideyse üstü kitap yığınlarıyla dolu minderlerin üstündeyse uzun boylu saçları dağınık sinek kaydı traşlı genç bir adam oturmuş elinde tuttuğu kitabı okuyordu.

-Patron, beklediğin misafirler geldi.


3 Haziran 2024 Pazartesi

Absürdiya 3.Bölüm : -mü ki?

 


Offf, şimdi bunu ilk defa yapmıyorum tabi…- Aahhh bu çok acınası gerçekten burada oturmuş kendi kendime muhabbet etmeye çalışıyorum. Cidden çok acınası~~

Off burası da amma sıcak oldu ya… Şimdi olanları şöyle düşünürsek eğer demek bile istemiyorum aslında cidden ne işim var lan benim burada?

Aaah bok vardı o işi kabul ettim. Neymiş “daha önceki tecrübelerimden dolayı, red edince sonuçları kötü oluyor bla bla” hep aynı şeyler. Al işte kabul ettik de ne oldu? Elime ne geçti? Bolca kafa karışıklığı, tanımadığım yerde bol bol rezil olmaya yetecek düzeyde malzeme ve milletin içinde kusmam, sanki burada ki tek anormal şey benmişim gibi etraftakilerin bana vebalıymış gibi bakması.

Hele girişteki insansı robotun o yüz ifadesini hiç saymıyorum.

Umut, elini insansı robotun bulunduğu yöne kaldırıp yüksek sesle söylenir.

-Bu kadar gerçekçi iğrenme surat ifadesini nasıl yapıyorsun? Ne biçim robotsun lan sen tüm yeteneklerini sergilemek için beni mi bekledin!

… tabi içinden.

Hah bir de bu dengesiz anlatıcı var. Bir kere de benim yanımda ol be bir kere! Ben bu hikâyenin baş karakteriyim! Kahramanıyım lan ben! Senin gibi yazarın ben, off şansıma tüküreyim.

Nolurdu Mevsim Katliamında karizmatik bir komiser olaydım çok mu şey istiyorum haa söyle… hah hah hah …

Zaten en son yediklerimi de kustum iyice halim kalmadı.   

Ben böyle can hıraş şekilde hararetli hararetli söylenirken bana doğru birinin seslendiğini duymamla düşüncelerimden sıyrıldım.

 

“Heey, orada şapşal şapşal kendi kendine mırıldanıp duran kusmuk bey, iyi misin?”

“Kusmuk?!”

…eveeet rakibine çok güzel bir kroşe vuruyor vee nakavt! Ding, Ding, Ding! Hatta bu bir manga olsaydı “kusmuk” yazısı ok gibi saplanırdı o derece yani…

Eeeh, yeter artık be şimdi de okuyucularla muhabbete mi sardın işini yap be adam!

“Hey, sana diyorum tek kişilik gösterin bitti mi?”

“A-ahh se-selam.” Aahhh ölmek istiyoruuum~~ utançtan yerin dibine gireceğim evet yine.

“Bir şeyler yemek istiyorsan sana Pitonlu deve pilavını öneririm. Tadı aynı tavuklu pilava benziyor, yani biraz andırıyor. En azından adını görmezden gelip yediğinde, ilk denediğimde bana öyle gelmişti.”

“Bu arada neden benim masama gelip oturmuyorsun burada böyle çömelip konuşmak pek hoş değil de.”

“Ahh tabi, şey pardon haklısın.”

“İşte geldik buyurun oturun.”

“Bu arada ben Hayal.”

“Yok lütfen gerçek olsun”.  Oğluuum çok güzelmiş yaa, şu absürt yerde başıma gelen en güzel şey diyebilirim.  O kusursuz gülüşü, kıvırcık turuncu saçları, blablabla -buraları açık açık yazmayalım çünkü o zaman bu hikâye amacından sapıp iyice +18 hikâyelere döner.- Lan düşüncelerimde özgür bırak bari be!

“E-efendim? Ney gerçek olsun? Adın mı?”

“Ha?! Yok yok Umut ben, ben de memnun oldum.”

Hımm, gerçekten ilginç bir çocuk. Arada çok dalıp gidiyor ama beş gündür gördüğüm ilk normal insan olmasından dolayı bayağı rahatladım, yoksa kafayı yiyecektim.

“Az önce yemeğin adı ne demiştin?”

“Ha, o mu pitonlu deve pilavı.”

Adını duymam bile yetiyor. Yüzüm hem iğrenme ve tekrar kusma hissi hem de çaresizlik oluşmasını anlatabilecek bir ifadeye bürünmeye çalışan ifade çorbasına döndü resmen.

“Evet adını duyunca benim de ilk tepkim aynı böyle olmuştu ama mecburen tadına bakmak zorunda kalmıştım. Malum araştırma yapıyordum. Sonra baktım tadı bayağı bildik bir şeye benziyordu ben de adını görmezden gelip yemiştim.”

Yüzünde memnun olmuş bir ifadeyle sağ elini yanağına koymuş ve kafasını hafifçe yana eğmişti. Ben cidden çok güzel kız diye düşünürken Hayal konuşmaya devam ediyordu.

“Nasıl yapıldığını sorduğumda ise yüksek ısı buharında deve derisine sarıp içinde piştiğini söylemişlerdi. O yüzden adı böyleymiş.”

“Ha peki öyle mi? Gerçekten çok memnun oldum ve çok da güzelsin ama cidden benim burad… ben son kısmı da dışımdan söyledim değil mi?”

“Evet çok klişe olacak ama söyledin haklısın.”

Çok zarif bir gülümsemeyle bunları söylerken bile çok tatlı. Hadi adamım şimdi dalıp gitmenin sırası değil.

“Ayrıca hiç buradan çıkmaya zahmet etme. Ben tam beş gündür buradayım ve senin de aklına geldiği gibi yaptığım ilk şey kapıdan gerisin geri çıkmaktı. Ama denediğimde sanki görünmez bir duvar varmış gibi yüzümü çarpmıştım. Cidden hoş bir tecrübe değildi.” O an birden gözlerimin önünde tekrar belirince istemsizce sol elimin işaret parmağıyla sol yanağımı hafifçe kaşıyormuş gibi dokunurken utancımı belli belirsiz bir gülümsemenin arkasına saklamaya çalışmıştım.

“Ayrıca hani araştırma yapıyorken yemek zorunda kaldım dedim ya, hah işte belki buradan çıkmanın anahtarı tüm o adı iğrenç olan yemekleri yemektir diye düşünmüştüm. Ancak maalesef o da değilmiş.”

“Artık iyice pes etme noktasına gelecekken tam o sırada kapıdan sen çıka gelince çok şaşırmıştım. Aslında başta senin de buranın yerli halkı sanmıştım ama sonra garsonun önünde öyle aniden kusunca olmadığını anladım.”

“Aahh o kısmı hatırlatmasaydın iyiydi.”

Tam o esnada ellerinde sipariş ettiğimiz yemeklerle dolu olan garson bize doğru yaklaşmaktaydı.

-Efendim işte siparişleriniz, afiyet olsun.

-Teşekkürler.

“Ne diyorduk, hah işte bence birileri bizi buraya bilerek kapattı ve bir çeşit oyun oynamak istiyor olabilir, ya da buranın ne kadar absürt olduğunu da göz önünde bulunduracak olursak belki burasının normal hali budur. Burada ki bu tüm insanlarda belki bu çıkış yolunu bulamadıkları için burada kalmış da olabilirler. Sence de öyle değil mi?”

Hayal’in söyledikleri cidden çok mantıklı gelmişti yüzümde oluşan düşünceli bir tavırla onu onayladım.

“Hımm, gerçekten çok haklısın.”

“Beş gün demek cidden yalnız başına zor olmuş olmalı.” Dedikten sonra önümde duran tuhaf isimli yemekten biraz alıp yedim.

“Oo cidden de tadı tavuğa benziyormuş çok ilginç.”

“Evet, yemeğimizi de bitirdiğimize göre artık planımızı konuşabiliriz.” Konuşmam biter bitmez siparişlerimizi getiren az önceki garson tekrar masamıza yaklaşıp konuşmaya başlamıştı.

-Afiyet olsun efendim. Hayal hanım ve Umut bey tatlı yemeyecekseniz eğer, siz ikinizi üst kattan çağırıyorlar lütfen beni takip ediniz.

-Teşek…Bir dakika ne? Buranın üs katı mı vardı?