29 Temmuz 2024 Pazartesi

Absürdiya 9.Bölüm : Galiba şimdi...

 



“İşte geçmiş hakkında bilmeniz gereken tüm detaylar bunlardı.”


FICCCK! FIIŞŞŞŞK!...


Fatih önlerinde oturan Umutla Hayal’e bilmeleri gereken son sözlerini söylerken kafasındaki derin yaradan etrafa kan fışkırıyordu. Bu kan o kadar kesintisiz ve hızlı akıyordu ki sanki delinmiş bahçe hortumundan su kaçırmasına benziyordu.

“Eee…Fatih bey kafa-kafanız kanıyor. İyi misiniz?”

“İyi mi?”

“Bu da soru mu Umut?”

“Çabuk sizi acilen hastaneye götürmemiz ve tıbbi yardım almanızı sağlamamız gerekiyor.”

Önünde ki çaylak ikilinin telaşlarından büyük keyif alan Fatih işi iyice abartıp rolünün hakkını verecek bir oyunculuk sergiliyordu.

“Ahh, bu mu? Ben bunu kırmızı fıskiye efekti sanıyordum. Şimdi anlaşıldı neden başımın döğğğnndüğüğüklkhjhgjf…

ŞAAAAK!

Zeynep, Fatih’e tokatı yapıştırdığı gibi Fatih’in yanına koltuğa oturdu ve az önceki silinmeye yüz tutmuş bıkmışlık ifadesinin izlerini taşıyan suratıyla konuşmaya başladı.

“Siz bu şapşala bakmayın ne kadar yaralanırsa yaralansın, yaraları çok derin olmadığı taktirde hızlı iyileşme yeteneği vardır. O yüzden ona hiçbir şey olmayacak merak etmeyin.”

“Hatta onun yanında çalıştığım ilk zamanlarda bana da aynı numaranın daha da kötüsünü yapmıştı, az daha kalpten gidiyordum.”

“Beraber film seyrettiğimiz bir akşamdı.”

“Meyve yediğimiz tabakları mutfağa götürecektim.”

“Aniden tabaktan bıçak düşmüştü ve niyeyse istemsiz olarak bıçağa tekme atmıştım. Bıçakta doğruca Fatih’in kafasına isabet edip onu yere düşürmüştü ve etraf birden kan gölüne dönmüştü. Bir an resmen ustasını öldüren genç kadın stajyer diye manşetlere çıkacağımı ve ömür boyu hapis yatacağımı hayal etmiştim.”

“O loş karanlıkta yaşadığım şok o kadar kuvvetliydi ki ben daha ne olduğunu anlayamadan üstüne bir de zombi gibi kalkıp üstüme yürüyünce korkudan koca koltuğu üstüne atmıştım ve kesin artık bir idam mahkumuyum diye düşünüyordum.”

“Ama bu zevzek herif attığım koltuğun üstüne çıkıp kahkahalara boğulduğunu görünce… bu sefer onu ilk defa gerçekten öldürmek istemiştim.”

Bu anıları tekrar hatırlayan Zeynep’in yüzünde sinirden birkaç damar şişmişti.

Arghhhhh!

“Bak aklıma geldikçe deli oluyorum.”

Sağ yumruğunu hafifçe yukarı kaldırıp Fatihe doğru sıkan Zeynep’in karşısında muzipçe sırıtan Fatihse halinden epey memnun görünüyordu.

Zeynep’e doğru sırıttı ve önüne dönüp ciddi bir surat ifadesiyle konuşmaya başlamadan önce yarasının üstüne cebinden çıkarttığı mendili bir müddet bastırıp bıraktı ondan sonra konuşmaya devam etti.

“Evet bu kadar şaklabanlık yeter.”

“Konumuza dönecek olursak eğer, sizin ilk göreviniz Cenk’i arayıp bulmak olacak.”

“Yalnız sizi uyarıyorum, Cenk’in ne kadar zeki ve kurnaz olduğunu unutmayın ve tek zayıflığının da kadınlara düşkün olmasını da unutmazsanız sizin yararınıza olur.” Deyip işaret parmağını Umut ve Hayal’e doğru göstererek konuşmaya devam etti.

“Kesinlikle ama kesinlikle ona çok yaklaşmayın ve kendinizi açık etmemeye çalışın. Unutmayın o sizin hiçbir şekilde aşık atabileceğiniz denginiz olan biri değil. Sizden on kat daha güçlü, çevik ve kurnaz bir zekâya sahip.”

“Eğer ola ki karşılaştınız fırsatınız varken derhal kaçın, kaçamadıysanız asla konuşmayın, konuşursanız da kesinlikle onun eline koz verecek sözler sarf etmeyin anlaşıldı mı?”

Yüzünde keskin bir kararlılık ve ciddiyetle oturmuş karşısındaki iki çaylağa bakan Fatih birkaç saniyeliğine sanki önünde hayali bir duvar varmış gibi boş boş bakıp dalmıştı. Aklında söylemesi gereken başka bir şey var mı diye düşünüyordu. Sonra birden bir şeylerin daha kaldığını hatırlayıp konuşmasına devam etti.

“Ha bu arada son olarak bir şey daha söylemek istiyorum.” Deyip sırtını rahatça koltuğa yasladı ve sağ ayağını sol dizinin üstüne attı.

Hayal ile Umut kafalarındaki düşüncelere bir müddet daha ara verip tekrar pür dikkat Fatih’e bakıyorlardı. Ama karşısındaki adam gibi rahat oturamıyorlardı. Sanki oturdukları koltuk dikenden yapılmışta her an batacakmış gibi bir hissiyata sahiptiler. Yine de bu hissi bastırmaya çalışıp önlerindeki genç dâhiyi dinlemeye başladılar.

Fatih karşısındakilerinin içinde bulunduğu durumu ufak bir gözlemle sezmişti ve sözlerini daha yumuşak bir ses tonuyla ama alaycılıktan uzak bir şekilde sarf etmeye çalıştı.

“Hani olur ya bir şekilde Cenk kendi isteğiyle sizin ayağınıza gelip sohbet etmeye başladı. Adam kaçık bir psikopatın teki ve tam bir kadın düşkünü olduğunu da hesaba katarsak sizi bir şekilde fark ettiyse bunu kesinlikle yapmak isteyecektir.

E sonuçta Hayal güzel bir kadın, eğer Cenk’in radarına girerse bu güzellik karşısında asla kayıtsız kalmayacaktır.

Böyle bir şey olduğunda sakın heyecanlanmayın ya da tuhaf tepki vermeyin demeyeceğim çünkü zaten siz de göreceğiniz ve anlayacağınız gibi dış görünüş olarak öyle pek yakışıklı değil, hani benle karşılaştırılırsa çirkin bile sayılabilir.”

Bu sözleri duyan Zeynep tüm küçümseyici surat ifadesiyle hemen lafa karıştı.

“Fatih abartma istersen ha? Gören de kendini dünyaca ünlü yıldız sanacak.”

“İyi tamam be, eli yüzü düzgün sıradan biri işte”

Zeynep’in dik dik bakmasına dayanamayan Fatih sonunda pes etmiş görünüyordu ve iç geçirip sözlerine kaldığı yerden devam etti.

“Tamam tamam, sen kazandın yakışıklı sayılır, ama birazcık anladın mı? Şimdi tatmin oldun mu?” deyip Zeynep’in suratına baktı ve gülmemek için kendini zor tutan Zeynep’le uğraşmadan önündeki kişilere döndü.

“Dediğim gibi böyle bir şey olduğunda doğal davranın ve eğer yapabilirseniz mutlaka bilgi almaya çalışın. Ne olduğu ya da ne kadar olduğunun bir önemi yok.

Nerde kaldığı, şu an ne yaptığı, hatta dün akşam ne yediği bile olabilir hiç fark etmez.”

“Biliyorum bu sizin için şu an çok zor olacaktır. Ancak bunu başarabilirseniz çoğu AZAB görevlisinin başaramadığı bir şeyi başarmış olacaksınız.”

Fatih dizinin üstüne koyduğu ayağını indirip iki elini birbirine çarpıp “işte şimdi tüm söylemem gerekenleri size söylemiş bulunmaktayım. Hadi yolunuz açık olsun ve kolay gele, kendinize iyi bakın” dedi ardından da hafif ama sıcak bir tebessüm etti.

 

Bilinmeyen bir yer ve bilinmeyen bir zamanda…


Eveet…

Demek o ahlak bekçisi Fatih’in küçük kuşlarısınız.

 

Peki şimdi söyle bakalım.

Sen neyi seçiyorsun?

 

 


8 Temmuz 2024 Pazartesi

Absürdiya 8.Bölüm : Çatlak Mazi 3

 



Evrende bir yer…

 

-Ne oldu seni pis sürtük elf?

-Sözüm ona neredeyse ölümsüzmüş gibi çok uzun yaşıyor ve aşırı bilgeliğiniz ve güzelliğinizle övünürsünüz. Ama bak şimdi ne haldesin kendi pisliğini yiyen domuzdan bir farkın yok. Ha tabi o yüksek gururunuzu ve şişik egonuzu da unutmamak gerek.

-Noldu hadi cevap versene seni aşağılık sürtük!

Elfe zorbalık yapan adam, küçük bir çamurlu su birikintisinin üstünde cenin pozisyonunda yatıp kıvranan kıza her sövdüğünde eş zamanlı olarak tekmeler atıyordu.

Buna karşılık elf kızdan sadece belli belirsiz acı acı iniltilerden başka hiçbir tepki görülmüyordu. Gözleri ise sanki ölü bir bedene aitmiş gibi içi boş ve tamamen ruhsuz bir biçimdeydi.

-Hadi şimdi o çok gurur duyup heyecanla anlattığın ırkın gelsin de kurtarsın seni.

-Hey sana diyorum aşağılık sivri kulaklı ucube.

Adam kızı tekmelemeyi bırakıp önünde çömelmiş ve kızın kısmen çamurla kaplanmış olan uzun gök mavisi ipeksi saçlarından sertçe yukarı doğru çekip yüzüne bakmasını sağlamıştı.

-Off çok uğraştırıcı ve sıkıcısın, cidden midemi bulandırıyorsun.

-Bak sana altın bir fırsat sunayım ne dersin?

-Belki bunu duyduğunda bu iğrenç ölü, ifadesiz suratına bir renk gelir ha haksız mıyım?

-Eğer kabul ediyorsan gözünü kırp, ya da dur vazgeçtim senden niye tepki bekliyorsam şu ilerideki köpeğe bu kadar yakından laf söylesem daha insani bir tepki verirdi.

-O yüzden sen ister hazır ol ister olma inan hiç şeyimde bile değil.

-Ama bak ben gayet makul bir insanımdır şimdi o yüzden sana alçak gönüllülük yapıp bu teklifi sunacağım.

Yere çömelmiş gri takım elbiseli, siyah saçlı adam bunları söyledikten sonra diğer eliyle de kızın ağzının iki tarafını sıkıp dudaklarının biraz büzülmesine sebep olmuştu ve ardından konuşmasına devam etmişti.

-Hadi o yüksek gururundan vazgeçip karşımda diz çökmüş şekilde özür dile.

-O acınası pis hayatın için yalvar ve ardından ayaklarımı öp seni pis ucube.

-Nasıl güzel teklif değil mi?

Bunu dedikten sonra hafifçe sağa bakıp konuşmaya devam etmişti.

-Ben bayıldım siz ne dersiniz millet?

-Bakın bu ucube de beğenmiş olmalı ki gülümsüyor.

Eliyle kızın ağzını gülümsüyormuş gibi çekiştirmeye devam ediyordu.

-Kesinlikle çok haklısınız Damian-sama.

-Anlaşılan teklifiniz elfi mest etmeye yetti.

-Öyle değil mi?

-Ben de öyle düşünüyordum.

 Deyip elini kızın yüzünden aniden çekti ve diğer eliyle saçını daha sıkı tutup çekiştirmeye başladı.

-Onca bilgeliğine ve güzelliğine rağmen bak ne haldesin?

-Üstü başı kir içinde, çuval elbiseli pis bir kölesin.

-Hor gördüğünüz insan ırkı böyle yapar işte.

-Seninle konuşurken yüzüme bak seni pis sürtük!

Artık kendi başına dizlerinin üstünde durabilen elfe şiddetli bir tokat yapıştıran Damian, tiksintisini imzalamak istercesine yere tükürdükten sonra sözlerine devam etmişti.

-Yok vazgeçtim, hâlâ o kibirli ve gururlu iğrenç ruhsuz ölü gözlerine bakmaya dayanamıyorum…

-Ah seni pislik, off çok yoruldum ve sıkıldım seninle uğraşmak istemiyorum artık. Deyip ayağa kalkan Damian ayakkabısına bakıp tekrar sövmüştü ve bu sefer kıza daha sert bir tekme atmıştı.

-Seni lanet olasıca sivri kulaklı ucube bak senin yüzünden ayakkabım çamurlanmış.

Yerde acıyla kıvranan elf kızın üstüne ayağını silip adamlarıyla bulunduğu yeri terk etmeye başlamışlardı…

Olayın yaşandığı karşı caddedeyse birden yarı saydamlıktan tam görünüme geçen iki silüet belirmişti.

“Görüyorsun değil mi Fatih?”

“İşte bu durumu düzeltmek istiyorum. Böyle iğrenç döl israfı zengin piçlere katlanamıyorum.”

“Düzgün konuş.”

“Aah yapma, ahlak bekçisi kesilme başıma şimdi hiç çekemem.”

“Öyle kendini bir bok sanan zengin kodumunun piçlerini bu hayattan yok etmek istiyorum.”

“Anlıyorsun değil mi?”

Fatihten onaylar gibi bir tepki bekliyordu ama Fatih sadece ciddi bir ifadeyle ona baktığını görünce sözlerine devam etti.

“Elimizdeki güçle bunu mümkün kılabiliriz.”

“O pisliğin geçmişine, hatta anne ve babasının geçmişine gidip bu döl israfı şerefsizin hiçbir zaman dünyaya gelmemesini sağlayabiliriz.”

“Ya da o ellerini bir daha kullanamayacak kadar kırıp yok edebiliriz.”

“İstersek o pisliğe ve onun gibi kendini bir bok sanan herkese hayatı zindan edebiliriz.”

Cenk büyük bir coşku ve heyecanla bunları söylerken iki kolunu da olabildiğince özgür bir şekilde iki yana açmıştı.

“O yüzden gel inat etme de şu planı devreye sokalım.”

“Hem bizi kim durdurabilir ki?”

“O AZAB’taki yaşlı pislikler mi?”

“Sistemin tüm açıklarını ve nasıl çalıştığını biliyoruz. Neden bunu insanların, daha doğrusu tüm canlıların yararına kullanmayalım?”

Cenk’in karşısında sakince oturmuş onu dinleyen Fatih artık dayanamayıp orta yüksek bir tonda konuşmaya başlamıştı.

“Peki bunu kim belirleyecek?”

“Sen mi?”

“Yoksa ben mi?”

“Ya da seçili özel üyelerden oluşan bir grup kişi mi?”

“Adalet ve özgürlük bunun neresinde?”

“Biz de böyle davranırsak o tiksindiğin güç sahibi kişilerden ne farkımız kalır?”

“Şu karşıda gördüğümüz elf köleye eziyet eden insanın ileride tövbe edip bir sürü canlıya iyilik etme ihtimalini yok mu edelim?”

“Belki bu adam sayesinde bir sürü canlı refaha erecek.”

“Biz onu şimdi yok edersek tüm o canlılara da kötülük etmiş olmaz mıyız?”

Bunları duyan Cenk adeta sinirden deliye dönmüş gibi kaşlarını çatmış ve sesini biraz daha yükseltmişti.

“Sen şaka mısın?”

“Buna cidden inanıyor musun?”

“Yoksa benimle billur mu geçiyorsun?”

Cenk’in alaycı tavrına kızan Fatih de kaşlarını çatmış şekilde Cenk’e doğru işaret parmağını göstererek konuşmaya devam etmişti.

“Sana düzgün konuş dedim.”

“E düzgün işte daha ne diyeyim malum kelimeyi kullanmadım ya daha ne istiyorsun?”

“Şu huyunu bir bırakamadın gitti, bırak herkes ne isterse desin sanane.”

“Konuya dönecek olursak eğer, şimdi sen diyorsun ki bu dal y…”

Bir an Fatih’in suratındaki değişimi gören Cenk sözünü kesmiş ve ardından devam etmişti.

“Tamam be kızma hemen şöyle diyeyim o zaman bu oksijen israfı herif gelecekte tövbe edip iyi biri olacağına inanıyorsun öyle mi?”

Cenk o an yapabileceği en iyi alaycı ifadesini takınıp sözlerine devam etmeyi sürdürmüştü.

“Cidden mi adamım çok aşırı safsın.”

“O kadar safsın ki sana bakamıyorum bile ışığın gözüme vuruyor.”

“Hooy…”

“Dünyadan ışığın koruyucusu saf Fatih’e uyan da balığa çıkalım.”

“Cidden çıkalım bak ne zamandır yapmıyorduk.”

“Cenk gevezeliği bırak şurada iki ciddi şey konuşuyoruz öyle değil mi?”

“Peki o zaman bu lavuk sence ne zaman senin istediğin kıvama gelecek?

“Onu da söyle bari de tam olsun ha?”

“Diyelim ki bundan yetmiş yıl sonra olacak.”

“E bu lavuğun yetmiş yıl boyunca eziyet edip zulüm ettiği kişilere yaptığı yanına kâr mı kalacak?”

Cenk, bir an durup düşüncelere dalan Fatih’e hiç konuşma fırsatı vermeden devam etmişti. Çünkü Fatih’in bu katıksız salak sözlerini şimdiye kadar dalgaya alıyor gibi görünse de olayı hatırlayıp zavallı kızı gördüğünde iyice siniri tepesine çıkmasına sebep olmuştu ve artık kendini tutmak istemiyordu. Tüm hiddetiyle önce Fatih’e baktı ve o tam bir şey söyleyeceği sırada lafı ağzına tıkar gibi kızı gösterip sert ve biraz yüksek tonda sözüne devam etmişti.

“Hadi git bu saçmalıklarını şu karşıda ki üstü başı çamura bulanmış elf kıza söyle hadi!”

“Hadi git! Ne öyle şapşal şapşal bakıp duruyorsun git söyle hadi!”

Eliyle Fatih’e kış kış hareketi yapıp, sonra da kızı gösteriyordu.

“Onca insanın geçtiği kalabalık bir cadde de bütün milletin gözü önünde dayak yediği halde kimsenin umurunda bile olmadığı, hatta yüzüne bile bakmadıkları yüzü gözü kan içinde kalmış köle kıza söyle.”

“Böyle şerefsizler asla uslanmayacak, hatta daha da azacaklardır.”

“Buna adım gibi eminim.”

“Çünkü insanlar bencil, aç gözlü, doymak bilmeyen iğrenç yaratıklardır.”

“En azından şu karşımızdaki kıza zorbalık yapıp, kendinden alt tabakaları hakir gören gibiler.”

“Ellerine güç geçtiği anda kendilerini kaybederler ve etraflarına zehir saçarlar.”

“Sense kalkmış yok o doğru yolu bulabilir diyorsun.”

“Peki ya bulamazsa?”

“Bulana kadar zulüm ettiği kişilerin hakları nolacak?”

“Sivil zaiyat mı diyeceğiz?”

“Bunun sorumluluğunu alabilir misin?”

“İşte benim planım böyle iğrenç tipleri vücuttaki bir virüsmüşçesine henüz olgunlaşmadan yok edip bertaraf etmek.”

Tartışma iyice alevlenmişti ve Fatih önlerinde ki masaya yumruğunu vurarak konuşmaya başlamıştı.

“Seninkisi adalet değil, bir çeşit intikam, yargısız infaz!”

“Hadi senin dediğini yaptık diyelim peki sonra ne olacak?”

“Bu noktada duracak mıyız?”

“Sıra kime gelecek?”

“Seninle aynı ten rengine sahip olmayanlara, aynı dili konuşmayanlara ya da aynı görüşte olmayanlara mı?”

“Ya da sana saygı duymayanlara?”

“Bunun adı adalet değil.”

“Sen kendine bir distopya kurmak istiyorsun?”

Cenk Fatih’in bu sözlerini duyduktan sonra bir anlığına gözlerini kapayıp başını azcık eğmişti ve hafiften iç geçirdikten sonra Fatih’e ifadesiz bir suratla bakmıştı.

“Aah!”

“Daha önce dediğim gibi çok safsın.”

“Evrenin hâkimi olmak yerine, avukatlıkla yetinmek istiyorsun…”

…ve bu onu son görüşüm olmuştu.

Yıllardır çeşitli araştırmalar yaptım ama ona dair sadece küçük ipuçları dışında başka herhangi bir şey bulamadım.

Şu an ise AZAB arama listelerinin en başında bulunuyor. Çünkü zeki olması ve elinde bulundurduğu alet ile zaman akışına karşı büyük potansiyel tehlike arz ediyor.

Belki şu zamana kadar bir sürü şey değiştirmiş ve bize unutturmuş, ya da hiç farkında bile olmamış olabildiğimiz tonla şey bile olabilir.

Fatih’in yüzündeki o ciddi ifade birden haylaz çocuğunkine dönmüştü.

Hatta Zeynep eskiden erkek olmuş bile olabilir kim bilir? Baksanıza şuna böyle asabi ve eli ağır kadın mı olur? Bildiğin erkek Fatma…aaa

Ahggg!!!

Zeynep, duyduğu bu sözden sonra gayet yalancı bir sakinlikle oturduğu sandalyeyi tutup Fatih’in kafasında büyük bir gürültüyle kırmıştı.

Bunun üzerine kaçmaya başlayan Fatih ve Zeynep’i Umut ve Hayal büyük bir şaşkınlıkla seyrediyorlardı.

“Aha demek ki Zeynep’in dayanma sınırı da buymuş.”

“Baksana koca sandalyeyi adamın kafasında kırıverdi.” Diye söze başlayan Umut önlerindeki it dalaşını seyreden Hayal konuşunca ona doğru bakmıştı ve o da kendisi gibi gayet şaşırmış bir ifadeyle olanları seyrediyordu.

“Evet ben de gördüğümde şok oldum.”

“Erkek fatmaymış, asabiymiş, gel buraya göstereceğim sana erkek fatmayı, asabiyeti daha bu başlangıç.”

“Seni bir elime geçireyim tek tek kemiklerini kıracağım.”

Masanın bir o tarafına bir bu tarafına kaçan Fatih’i yakalamaya çalışan Zeynep birden bize dönüp alelacele durumu açıklamaya çalışıyordu.
“Bu arada siz bu salağa inanmayın tabi ki de başından beri ben bir kızdım. “

“Ah zamanında siz iki salağı üst üste koyup dövmem gerekirdi. Kesinlikle benim hatam.”

“Tamam tamam şakaydı o şaka, hem dur bir dakika o döner bıçağını nerden buldun?”

“DUR!”

“Yapma!”  


1 Temmuz 2024 Pazartesi

Absürdiya 7.Bölüm : Çatlak Mazi 2

 



“Dediğim gibi bu geçmişte yaşanan bir hadiseydi.”

“Bundan beş yıl önceydi.”

Fuşu fuşu fuşu. Fuşululuo

Zeynep, tam bunları söylerken araya girip, garip ses çıkaran Fatih’e doğru gözlerini kapamış, sinirden yüzünde damar çıkmış ve gayet tok bir sakinlikte konuşmaya devam etti.

“Fatih… ne yapıyorsun Allah aşkına?”

Zeynep’in bu tavrına karşılık Fatih tüm umursamaz ve kaygısızlıkla pişkin pişkin cevap vermişti.

“Zeynep biliyor musun son zamanlarda çok asabileştin. Bu öfke sorununla koca falan bulamazsın haberin olsun.”

Bunları duyunca iyice deli olan Zeynep sanki alev saçıyordu ve Fatih’e karşı adeta kükremişti.

ÇÜNKÜ SENİN GİBİ BİR ŞAPŞALIN YARDIMCISIYIMDA ONDAN!

“Hah, hah, haaah…” Tamam Zeynep sakin ol.”

Derin derin nefes alıp veren Zeynep kendini sakinleştirmeye çalışıyordu, …tabii elinden geldiğince.

“Seni kuş beyinli, ne zaman akıllanacaksın sen ya?”

Fatih tüm bıkkınlığıyla yüzünü ekşitip Zeynep’e karşı duygusuz bir şekilde bakmıştı.

“Biliyor musun sana daha önce çok sıkıcı olduğunu söylemiş miydim?”

“Sana da yaranılmıyor yahu.”

“Sana özel geçmişi anlatma ortamı sunuyorum daha ne istiyorsun?”

“Bu bir yazılardan oluşan hikâye, youtube videosu değil ki anılardan bahsedince ortam bulanıklaşsın. Hıh! Sana iyilik yapanda kabahat zaten.”

Fatih tıpkı bir çocuk gibi suratını asmış ve tavırlı şekilde yüzünü Zeynep’in aksi yönüne çevirmişti.

 “Ne saçmalıyorsun anlamadım ama bittiyse artık devam edebilir miyim?”

Fatih umursamaz bir şekilde Zeynep’in yüzüne bile bakmadan elini aşağı yukarı salladı ve ayaklarını önündeki sehpaya doğru uzatıp ellerini de kafasının arkasında birleştirip bizden başka taraflarda gelişi güzel her yerde gözlerini gezdiriyordu.

“Ahh…”

“Neyse ne diyorduk.”

“Evet bundan be..ş yıl ön..cesiydi”

“Offf…!”

“İşte o z..amanlar ben d..aha…”

“Hohh…”

“Şurada örümcek ağı mı olmuş ya?”

Fatih’in çeşit türlü hayıflanmasına ve surat asmasına daha fazla dayanamayan Zeynep olağan tüm bıkkınlığıyla iç geçirip pes ettiğini ifade edercesine Fatih’e dönüp konuşmuştu.

“Tamam, Fatih ne istiyorsan yap. Anladın mı?”

“Yeter ki rahat bırak artık garip garip hayıflanmalarınla konuşmamı sabote edip duruyorsun zaten.”

Çocuk gibi sevinen Fatih aniden ellerini çözüp, bir hışımla ayaklarını sehpadan çekmiş ve hevesli bir oturma pozisyonu almıştı. Şakaklarını ovan Zeynep’i umursamadan lafa girip anının giriş sözünü ve arka fonunu yapıp en tatlı ve haşarı gülümsemesini takınmış sonra lafı Zeynep’e bırakmıştı.

“İşte o zamanlar ben Fatih’in yanında yeni işe başlamıştım.”

“Henüz daha çok toydum ve haliyle de biraz da heyecanlıydım.”

“Kim heyecanlı olmaz ki? Son yılların en büyük genç dâhisinin yardımcısı olmuştum. Resmen bulutların üstündeydim.”

Sonra aniden yüzünde bir iğrenme belirtisiyle Fatih’e bakarak devam etti.

“Ama ben nereden bilebilirdim ki bu dâhinin su katılmamış sapık, şımarık bir veledden farksız olduğunu. Resmen piyango vurmuştu ama tersten.

“Hey bu kadar acımasız olma. İyi yönlerim de var benim aynı zamanda hem dahi hem güçlü hem de komiğim. Bunun altını çizerim.”

Zeynep bu sefer hiçbir şey söylemeden sadece kafasını çevirip Fatih’e bakmış ve tekrar bize dönüp devam etmişti.

“O zamanlar yeni olduğumdan her şeye heyecanlı bir şekilde koşturuyordum. En saçma sapan işler bile çok doğal ve eğlenceli geliyordu.”

“Aaah evet hatırlıyorum etrafımda “Usta bugün ne yapıyoruz? Usta buradaki yazdığı ne anlama geliyor? Usta bugün onigiri yaptım, hadi gel beraber yiyelim” diye sürekli etrafımda pır dönüyordun ne güzel zamanlardı ve o zamanlar çok eğlenceliydin, şimdiki gibi kasvetli ve sıkıcı değildin.”

Zeynep tekrar gözlerini kapamış ve yüzündeki damardan feci sinir olduğu belliydi ama pek bozuntuya vermeden devam etti.

“Başladıktan üç ay sonra Cenk gelmişti daha o zamanlar bile Fatihle çok iyi anlaşacağını hissetmiştim.”

“Böyle aynı Fatih gibi uzun boylu, sarı saçlarını at kuyruğu yapmış bir gençti.”

“Aradan fazla geçmeden ikimiz de ona ısınmıştık.”

“Fuyşu fululululu…”

“Ne? Tam yeriydi bir daha yapayım dedim muhehehe~~”

“İyi madem çok meraklısın o zaman sen anlat. Hem o zaman istediğin kadar fuşulayabilirsin.”

“Sana diyorum işte bak bu gücü kullanmalıyız.”

“Öyle mi diyorsun?”

“Tabi ki adamım, bir düşünsene neler yapabileceğimizi.”

“O kadar çilesini çekiyoruz bu işin azcık da kaymağını yemeyelim mi?”

Güzel bir bahar günü, tüm heyecanıyla ve hararetiyle Cenkle salonda konuşuyorduk.

“E nasıl olacak o iş?”

“Bak anlatıyorum şöyle yapacağız fısır fısır fısır, homur homur…”

“Siz iki şapşal kafa kafaya verip ne diye fısır fısır konuşuyorsunuz?”

“Iyy bir de o yüzünüzde o her zamanki iğrenç pis sapık sırıtışınızı da unutmamak gerekir.”

“Yine ne işler çeviriyorsunuz?”

“Ah Zeynep hoş geldin!”

“Buyur egzotik çerezden ister misin? Cenk dışarı çıktığında bizim için de almış çok lezzetli. Hamm!

Sözünü bitirir bitirmez ağzına çerezlerden birini atan Fatih halinden gayet memnundu.

“Adı ilginçmiş nasıl bir çerez öyle o?”

“Nolcak canım geçen sefer görev dönüşü alıp denemiştim bayıldım. Sizlerin de tadıp denemesini istedim. Özellikle gergedan tırnağı ve fare kuyruğu aromalısı favorim.”

“Aa evet ben de denedim onları cidden tadı güzelmiş, ama ben en çok kurutulmuş deniz anasını ve kobra yılanı dilini sevdim.”

“Ahh pardon muhabbete dalıp sana ikram etmeyi unuttum, buyur sen de denemek ister misin Zeynep çok güzel.”

“Hamm!”

Adlarını duyduktan sonra Zeynep’in yüzünde şokla karışık mide bulantısı yaşadığı çok net anlaşılan bir ifade vardı.

Öğğk! Siz ciddi misiniz? Y-yok sağ ol usta ben almayayım size afiyet olsun”

Zeynep’in karşılarındaki koltuğa oturmasını gayri ihtiyari seyreden Cenk, önce elindeki çerez tozlarını iki elini birbirine çarparak tabağa doğru silkmiş ve hemen elleriyle mimiklerini de katarak konuşmaya hararetli bir şekilde devam etmişti.

“Neyse dediğim gibi Fatih bu aleti zamanda küçük detayları değiştirmek için kullanabiliriz.”

“Bir düşünsene tarihin akışını değiştirmeyen ufak detaylar.”

Gözleri heyecan dolu parıltıyla bunları söyleyen Cenk’i dinlerken lafa girmiştim.

“Böylece Adalet Zamancıları Birliğinin de dikkatini çekmemiş oluruz.”

“Evet aynen öyle.” Başıyla da onayladıktan sonra sözlerine devam ederken geriye doğru yaslanıp önce iki elini yana açtı sonra sağ eliyle telefon işareti yapıp konuşmaya devam etmişti.

“Mesela İtalya’ya gidip, telefonun asıl mucidi olan Antonio Meucci’ye o yıllarda patent yerine geçen sistemin parasını ödeyemediği için ilerleyen zamanlarda yanında çalışan G.Bell’e kaptırmasından önce, gereken parayı ona versek ne olurdu?”

“Telefonun icadını Graham Bell yerine herkes Antonio Meucci olarak bilirdi. Öyle değil mi?”

“Kesinlikle Zeynep çok haklısın aferin kız”


“Kyaaa… Usta beni övdüüü~~ çok mutluyum hehehe~~”


İlgiyle ve pür dikkat bizi dinleyen Zeynep’e bunları söyledikten sonra birden kızarmış ve çok tatlı olmuştu. Ben onun bu tatlı haline bakarken Cenk sözlerine devam etmişti.

“Aynen öyle Zeynep zaten asıl icat eden yani fikri ilk bulan kişi o olduğundan AZAB’daki yetkililer de bu küçük değişikliği görmek için çok uğraşmaları gerektiğinden, ayrıca çok da meşgul oldukları için bu kadar ince hesap yapamayacaklarından bu durumu göremeyeceklerdir.”

Cenk bu sefer ellerini hafifçe öne ve çok az da yanlara doğru iki yana açarak devam etmişti.

“Sonuçta telefonun icadı olması gerektiği gibi zamanında gerçekleşmiş olacaktır.”

Kollarını birleştirip çok az düşündükten sonra sağ elinin işaret parmağını havaya kaldırarak devam etti.

“Hatta her türlü film, dizi veya çizgi roman vb. gibi görsel ya da işitsel tüm yapımlara konu alınan Hitler senaryosunu bir düşünün.”

“Orada genelde noluyor hep bir Hitleri bebekken öldürmeye çalışmalar, savaştan hemen önce gençken suikast düzenlemeler falan konu ediniyor. Zamanda bu çapta kırılma oluşacak bir hadise yaşanırsa AZAB’ın kesinlikle dikkatini çekeceği için anında bunu yapanlara azap çektirirler.”

“Ama onun yerine Hitler’i tamamen aradan çıkarabilir ve yine savaş olmasını sağlayabiliriz.”

“Ama bu çok kötü olurdu yine aynı savaş olacaksa ne anlamı kalırdı ki?” yüzümü ekşitip üzüntüyle bunları demiştim.

“Evet orası öyle ben de aynı fikirdeyim ama olan artık oldu ve ne yazık ki ikinci Dünya savaşı Dünyamızın bir gerçeği bunu değiştiremeyiz.”

Kederli bir havayla bunları söyleyen Cenk tekrar eski coşkusuyla devam etmişti.

“Dediğim noktaysa bunun gerçekleşmesini sağlayan kişinin Hitler olmayacak oluşu. Çocukken tam bir beyefendi ve tarihteki kişiliğinden daha iyi kalpli biri olarak yetişmesini sağlayabiliriz. Ya da onun yerine tamamen başka birinin adını yazdırabiliriz. Biz ne istersek o şekilde yaşanabilir.”

Bu sefer gözlerini hafifçe saat on bir yönüne doğru yukarı bakmıştı ve yine bir an çok kısa düşüncelere dalmıştı. Sonra hemen tekrar bize bakıp sözlerine devam etmişti.

“Tamam bu biraz fazla politik ve çok sarsıcı etkileri olan bir olay olmuş olabilir. Ama bu sefer farz edin ki 1680’li yılların İngiltere’sine gidip Isaac Newton’un kafasına düşen elmayı engelleyebilir, ya da oraya hiç gitmemesini sağlayabiliriz. Sonra aynı tarihte o buluşu kendimiz bulmuş gibi bile gösterebiliriz. Ya da Newton’a çok etkili bir şekilde yardımcı olup bu buluştaki en büyük yardımcısı olur ve tarihte kendi adımızı yanına yazdırabiliriz.”

Cenk bütün bunları tüm ciddiyetiyle ve hararetle söyledikten sonra yüzünde çok hınzır bir gülümsemeyle devam etti.

“Ya da bu kadar ciddi işlere hiç bulaşmamıza bile gerek yok.”

“Diyelim ki kadınları dikizlemenin tarihteki en sapıkça ve utanılmayacak bir şey olmadığı bir Dünya düşünün.”

Tüm pis sırıtışıyla bunları söyleyip Fatih’i dirseğiyle dürten Cenk ahlaksızca gülmeye başlamıştı.

“Haa diyorsun ki Zeynep’i kaplıcada dikizlediğimiz de ve bizi fark ettiği zaman kafamıza kova yemeyecek ve gayet sıradan bir şeymiş gibi mi davranacağız.”

“Hasss siktir!”

“Kanka çeneni tut azıcık ya niye bizi açık ediyorsun?!”


“Ne? Sizzz… iki kaçık az önce ne dediniz?”


Fatih’in bir anlık boşluğuna gelip ağzından kaçırdığı şeyi duyan Zeynep kıpkırmızı olmuş ve sanki etrafına öfkeden alevler saçıyordu.

“Eyvah Cenk kusura bakma boşluğuma geldi ağzımdan kaçırdım. Bir an Zeynep’in de burada olduğunu unutmuşum. Kız resmen buz gibi keskin ve sakin derecede çığlık atar gibi çok tehditkâr konuştu. Korkmaya başladım.”

“Bu kadar alçak bir sapık olduğunu bilmiyordum usta.”

“Hem ayrıca kadınlarda ki o olaya karşı utanma ve kızma fikrini değiştirirseniz ve bu gayet doğal olursa o zaman siz iki abaza yine aynı düşünür müydünüz? Yoksa bu durum size de aynı sıradanlıkta mı gelirdi?”

Zeynep’in bu sözleri bizi ciddi düşüncelere daldırmıştı.

“Hımm bak bu şekilde hiç düşünmemiştim çok haklısın.”

“Yani diyeceğim o ki siz iki pis sapığın ya da erkeklerin kızları dikizlemenin zevk vermesi bu işin yasak olmasının bir cazibesinin bir sonucu oluyor olmasın?”

“Cenk bu konuyu kesinlikle listemizden silmelisin çok haklı!”

“Ahh cidden bu kadar acınası bir sapık olduğunu bilmiyordum usta.”

“Hey bunu zaten az önce söyledin ya yinelemenin lüzumu yok.”

Zeynep yüzündeki yoğun iğrenme ifadesiyle karşısındakilere bakarak bunları söyledikten sonra odayı terk etmişti.

Ahh… Fatih cidden artık asıl konuya girsen diyorum kaç bölümdür okuyucuları oyalıyorsun resmen.”

Fatih yüzünde yine aynı hınzır gülümsemeyle devam etti.

“Tamam yine eskisi gibi bana usta dersen dediğini yaparım.”

Fatih’in dediğini duyduktan sonra Zeynep kıpkırmızı kesilip çocuk gibi bağırmaya başlamıştı.

“HA-HAYATTA OLMAZ! SENİ PİS SAPIK!”

“ŞAAAK!”

Yüzündeki tokat iziyle bize bakıp sırıtan Fatih gayet halinden memnundu.

“Hehe bu ifadeni yıllardır görmüyordum buna değdi valla Ahhh… Tamam hızlı iyileşiyor olabilirim ama canım yanıyor, gerçi buna değdi muhehehe. Son zamanlarda bayağı da güçlenmişin haa aferin benim çalışkan, zeki ve güçlü yardımcım.”

“Off sen daha konuşuyor musun ya? Çok beğendiysen bir tane daha çakayım o zaman ister misin?”

Bu sefer utançtan kızaran Zeynep elini Fatihe doğru havada sallarken yüzünde muzip bir sırıtış vardı.

“Kyaaaa~~~”

“Usta beni yine övdü. Beni hâlâ çok sevip güveniyor. Ahh çok mutluyum ~~~fufufu”