Şu gecenin zifiri karanlığında Kanatları ıslanmış kuş gibi çaresizim yine. İnce ince yağıyor yağmur zifiri karanlığa Ve her saniye daha da çok bastırıyor O geride bıraktığın mis kokunu. Sensizliğin başladığı andan itibaren Damla olmayı bıraktı artık bu narin varlık Her damla birer mermi olup yağıyor, Etimi delip geçiyor, Bir hançer gibi saplanıyor. Dayanılmaz acılara mahkum ediyor Şu yaralı yüreğimi. Şimdiyse göğe bakmaya korkuyorum, O güzel yüzünü gördüğüm bu gözlerle. Korkuyorum çünkü; Ya bu gözlerde Yüreğimle aynı kaderi paylaşır da Bir daha seni göremezsem diye. Oysa ne severdik Yağmurlu gökyüzünü seyretmeyi. O rahmetin altında, Gözleri kapalı bir peri gibiydin adeta. Sonsuza kadar sürsün, Hiç bitmesin bu an derdim hep. Düşen damlalara Teslim olduğum şu ansa, Ölesiye korkuyorum...
İçimde bir sızı var a dostlar Sormayın gitsin. Her ne yaptıysam kapanmıyor bu yara Laf dinlemiyor ki bu deli gönül İlle de dediğim olsun diyor Sadece Onu düşlüyor. Hep böyle bencil midir bu? Sadece kendini mi düşünür? Yoksa sadece Onu düşündüğü için mi Bencil görünür. İçimde bir sızı var a dostlar Var mıdır derman olacak biri?
İki arada bir derede kalmaktır aşk! Sonuçlarını bilmemektir, Sebebini sormamak. En umulmadık zamanda onu düşünmektir. Hiçbir zorunluluğu yoktur aslında, Ya da bir bedeli. Lakin sadece kendini kandırmaktır Oyun oynamaktır naçiz benliğine, Prangalar vurmak, Kapalı kapılar ardına saklamaktır yüreğini. Dedim ya, iki arada bir derede kalmaktır aşk Ne yaptığını bilmemektir.
Düşünmeye başladı genç. Şu an için yapabildiği, Tek şeye odaklanmaya çalıştı. Hatrında kalan O deniz mavisi gözleri düşündü, Karanlığa kafa tutarcasına Umutla parlayan, Issız bir okyanusta ki Mağrur fener gibiydi adeta. Daha farkına varamadan İçi sıcacık olmuş, Yüzüne tatlı bir tebessüm konmuştu bile. Oysa sadece O umut ışığını düşünebiliyordu. Aynı o denizciler gibi soluksuz bakıyordu, Tatlı umut ışığına. Korkuyordu, ama haykıramıyordu! Titriyordu, ama belli edemiyordu! İstiyordu, ama ulaşamıyordu! Aklı oyun mu oynuyordu? Yoksa deliriyor muydu? İşte o yüzden, Bırakmak istemiyordu. Çünkü, umutlu sarıldığı o ışık, Bir fener değil de Ya basit bir mum aleviyse diye...
İçimdeki acının sebebi sensin, Uykusuz gecelerimin katili sen! Hep kendimde aradım suçu Şansızlığa, kadere bağladım bu yalnızlığı. Çiçekler bile küstü, Açmaz oldular yüzüme.
Konuşmaz oldu o şen şakrak bülbüller, kokmaz oldu o hoş güller,sümbüller. Oysa hiçbiri bilmiyor ki nasıl kandırıldığını Tüm zehrini üzerlerine usulca saldığını. Şimdi bu aşkın katili sen, Makdülü ben oldum.
Ey sevgili! Yağmur ol, dokun göğsüme ısıt beni, Rüzgâr ol, es sineme sar beni. Sensizlik içinde, bırakma bu gönülü biçare Düşürme yollara, Leyla'sını arayan Mecnun misali. Sensiz çorak toprağa döndüm Çırpınmaz oldu bu yürek, Bereket ol yağ şu aciz bedenime, Yıldız ol parla karanlık gecelerime. Gel sevgili, Gönül hasret nicedir sana...
Beni affet... Bir hançer yardı geçti gönlümü Ama olsun... İçinde sen yoksan bir işime yaramazdı zaten. Seni sıkıca tutamamışsa bu eller, Gitmeni engelleyememişse lâl olmuş bu dil Beni affet... Bilmiyorum sen affetsen de Ben affeder miyim ki kendimi? İnan bilmiyorum. Bu suçluluk duygusuyla yaşamak mı zor olan, Yoksa senin sevgisizliğinle mi? Kör kuyuya düşmek midir çaresizlik? Yoksa senin o güzel gözlerinde ki hüznü görmek mi? Ya ölüm? Kara mayınına basmak mıdır ölüm? Yoksa seni giderken görmek mi? Her ne kadar bir kuş gibi çaresizce çırpınsa da bu gönül , Artık altın kafesim olmasan da , Sen yeter ki beni affet.
Gitme! ... Her ne kadar aksini idda etsem de Her ne kadar kendimi kandırsam da Bu duruma kendim sebep oldum biliyorum Bu çaresizliğe, bu yalnızlığa, Oysa sen varken daha bir neşeli, Daha bir gerçekçiydi gülüşüm. Ama şimdi aciz bir kukladan farkı yok bu suratın Her hareket yapmacık, Her mimik sahte... Her defasında ben kendimle barıştım diyorum Bunun yalan olmadığını söylüyorum, Ama anca kendimi kandırıyorum Bir nevi çocuk gibi oynuyorum benliğimle. Hani bir işe yarayacakmış gibi, Resmen sarsıyorum bedenimi Yıkmaya çalışıyorum tabularımı Ama ne çare ki bu nafile uğraşım Şimdi sadece kilidi bozulmuş bir kasa gibiyim sensiz Hele ki bu sensizliğin tek suçlusu sadece "ben" olunca Daha da bir ağır geliyor bu sessiz yalnızlık. Bu yokluk iyiden iyiye sıkıyor Patlatacak kıvama getiriyor yüreğimi Ne kadar çabalasam da kurtulamıyorum Her defasında yakalıyor, Her defasında sıkıştırıyor makus kaderim Oysa şimdi sen olsan yanımda Vız gelirdi dağı delmek bana.
Sen gittin ya... Yabancı geliyor artık herkes bana. Ne oturup çay içtiğimiz o kafeterya, Ne de dalga seslerini dinlediğimiz o sahil. Artık hiçbir şekilde aynı tadı vermiyor. Hep bir şeyler eksik geliyor. İçimde taa şuramda bir sancı doğuyor, Seni her düşündüğümde, Her adını andığımda, O güzel gözlerinle süslenmiş Resmine her baktığımda, Tutamıyorum kendimi Camı açıp avazım çıktığı kadar haykırmak Tüm dünyaya duyurmak istiyorum feryadımı. Ama ne çare ki... Sonuçta ne yapsam da Artık sen yoksun.
Susmuyor bu ses, Ne yaptıysam kesinlikle susmuyor. Oysa sen burdayken Yoktu böyle bir derdim, Yoktu beni böyle biçare eden bir ses. Oysa ne güzeldi günler önce Ne güzeldi o hoş sesinin tınısı. Şu an sadece bu susmayan ses var, Kimseciklerin duyamadığı, hissedemediği, Ama aynı zamanda Hem kafamda, hem yüreğimde yankılanan. Sen gittiğinden beri, DUR! DUR! DUR! Diye haykırırcasına bağırıyor, İçim içimi yiyor sanki. Şimdi sen yoksun ya, Senin yerinde ise, Giderken arkandan söyleyemediğim Sadece bu ses...