Absürdiya’da
önceki Bölümlerde…
Umut kend…
Hop hop hop! Dur
bakalım ne önceki bölümü, napıyorsun sen? Burası anime ya da dizi değil ki?
Yazı burası yazı anladın mı? Hikâyenin yazıldığı mekân gerçi mekân deyince de
olmadı neyse anladın sen işte.
Hey sana diyorum…
Ahaa dur bir dakika,
önce ki bölümde neredeydin sen ha?! Çabuk konuş ben o kadar şeyle cebelleşirken
eminim kıs kıs gülüyordun değil mi? Seni pis anlatıcı göster kendini yiyorsa.
*Çubuçiki
çiiçii çi? (*Abii, bu insan ne yapıyor öyle kendi kendine havaya bağırıyor?)
ÇayyT!
Cuku çii, çeçeiç. (Çok ayıp! Kendinden büyüklerle öyle konuşma.)
Cuku çii?
Çuçii, çocu çikikiki…(Kendinden büyük? Ama baksana çocuk gibi davranıyor çok
komik, hihihi)
Ço-cu ÇE!
çe-çiçiçi-çi çuku-çe-kikiçiçi- çocu çiçikiçiçiçkiçi… (Ka-kardeŞİM! Sa-puha-na ne dedim o se-keke-nin büy-huhuhu-üğün o veled saygılı
olpuhahahaha)
Sincaplar Umut hakkında böyle
demişlerdi.
*Sincap
dilinden çevrilmiştir.
Lan bunu çevirmene gerek yoktu!!!
Seni boş boğaz lavuuuk!
Hahh! Hahh! Haaah! Napıyorum ben? Yoruldum cidden havayla kavga etmeye benziyor
bu iş.
Gurullulug… ahh karnım açıktı, şu ilerideki köye
gideyim belki yiyecek bir şeyler bulabileceğim bir yer vardır.
Yalnız bir dakika şimdi iyice baktım da bu köy Şirinlerin
köyüne çok mu fazla benziyor yoksa bana mı öyle geliyor? Yuvarlak kırmızı
renkli mantara benzer çatılar, beyaz bacalar, evlerin boylarına paralel bodur
ağaçlar cidden aşırı benziyor.
Hımm… Yoksa çocukken çok uslu olduğum için sonunda o kutsal
köye kabul mü edildim? Yalnız çok geç kalmadınız mı be koçum koca adam oldum
ayıp be insan zamanında ulaştırır şu daveti valla işgüzar kargoculardan geri kalır
yanınız yok ha. Cık cık cık…
Cidden nereye düştüm ben böyle ya, nasıl çıkacağım buradan? Ya
da asıl soru Bursa’ya nasıl döneceğim? Farklı bir boyuta mı geçtim, yoksa
isekai* animesine mi düştüm noldu anlamadım ki?
*isekai: Animelerdeki farklı bir boyutta ki başka bir evren/dünya.
Ah ah… O değil de bak az önce
yaşadıklarım aklıma geldi, durduk yere yine sinirim bozuldu iyi mi? Hayvanların bile
diline düştüm. Hepsi o uyuz anlatıcı yüzünden seni uyuz heriiif!
Tabi adamsa, sesi erkeğe benziyordu.
Aslında bu bir oyun olsaydı kesin seçenek olurdu “Anlatıcı erkek mi olsun,
yoksa kadın mı?” diye.
O zaman belki sorun etmezdim tatlı bir
kızın sesine asla hayır demezdim.
Muhehehe…
Yalnız şimdi köye yakından tekrar bakınca
daha bir normal yermiş gibi geldi gözüme, demek ki uzaktan bakınca göz
yanılsaması gibi bir his uyandıran yapıya sahipmiş enteresan. Yol boyunca
etraftaki bitki örtüsü ve farklı türden ağaçlar gelişi güzel yayılmış olsa da
köyün içindekiler gayet düzenli ve birbiriyle uyumlu görünüyor.
Ahh, yoruldum be ne kadardır yürüyorum
kim bilir ama sonunda geldim hemen köye gireyim de karnımı doyurayım, çok acıktım
daha lokanta tarzı bir şey arayacağım. Hah şu ileride üstünde tuhaf harflerle
bezenmiş tabelası olan bir bina var sanırım lokanta orası, tabela da ne
yazdığını okuyamıyorum çünkü bilmediğim bir dilde yazılmış gibi görünüyor.
Lokantaya benzeyen binaya daha da yakından bakınca beyaz duvarları ve kırmızı
çatısı olan yuvarlak dev bir mantara daha çok benziyor mimarisi gerçekten
ilginçmiş. Neyse az kaldı zaten bakalım içerisi nasılmış merak ettim, girelim
ve yemek yiyelim. Sonra gelsin çorbalar, pilavlar, köfteler keh keh keh.
“Irasshaimase!”
“Ha?
Ne?”
“Sen
de kimsin?”
“Ahh!
Türk müsünüz?”
“Efendim
lütfen tekrar çıkıp girer misiniz? Benim için çok önemli.”
“Hoş
geldiniiz!”
“Konnichiwa…”
“Kanojo
wa nihonjindesu ka?”
“What?”
“Arrghhh!!”
“Damn
you bastard! Get in now and eat whatever the fuck you're doing!”
AHAHAHA ne eğlenceli bir şeymiş bu ya
cidden güzel bir yapay zekâymış. Yani öyleydi değil mi çok başarılı bir insansı
robota benziyordu, hani insan olsaydı böyle direk hangi dille konuşsam anında o
dile karşı cevap vermezdi. Yalnız harikaymış hee süper bir fikir olmuş.
Eveet ne yesek ne yesek? Huhuuu~~
“Hoş geldiniz efendim. Buyurun ne arzu
edersiniz?”
“Hımm hepsi güzel görünüyor ne yesem
ki? Siz ne tavsiye edersiniz?”
İşte
bu bee, yihuu~ sonunda bugün başıma gelen en güzel şey. Hadi yiyelim hadi
yiyelim ♪♪
“…lan balığı bağırsağı ve keçi boku
çorbasını kesinlikle tavsiye ederim. Sonra ana yemek olarak tütsülenmiş
gergedan döşü ile zürafa pilavı ile doyumsuz bir tada ulaşabilirsiniz. En son
tatlı olarak da dondurmalı karınca helvasını önerebilirim efendim.”
Garson tam anlamıyla başarılı bir
şekilde görevini kusursuzca yerine getirdiğinden büyük bir tatmin duygusu
yaşamıştı. Ama Umut’un halinden bir haberi yoktu.
“Öğğk! Bulllurup…”
“Aa-hh~ tamam daha fazla konuşma yoksa
şimdi yediğim son yemeği de şuraya çıkaracağım az kaldı.”
“Ah! Efendim siz iyi misiniz?
Suratınız bembeyaz olmuş.”
“Hasta mısınız yoksa?”
“Size hemen bir Sırtlan sidiği ile
kaynatılmış kurbağa bacağı çayı getireyim de kendinize gelin.”
“Nee! BÖÖÖÖĞĞĞK!!”
“AAH! Efendiim!”
Çeviri
“Irasshaimase!”
(Hoşgeldiniz!)
“Ha? Ne?”
“Sen de kimsin?”
“Ahh! Türk müsünüz?”
“Efendim lütfen tekrar çıkıp girer
misiniz? Benim için çok önemli.”
(La bu Türkçe zaten nesini çevireyim bakma öyle bön bön geç geç ^_^)
“Konnichiwa…”
(Merhaba…)
“Kanojo wa nihonjindesu ka?”
(Japon musunuz?)
“What?” (Ne?)
“Damn you bastard! Get in now and eat
whatever the fuck you're doing!”
(Seni lanet olası herif! Hemen
içeri gir ve ne bok yiyorsan ye!)