22 Ağustos 2023 Salı

Absürdiya 1. Bölüm - Absürdiya'ya Hoş Geldiniz!

 

 


🎼  Kimseyi görmedim ben

Senden daha güzel

Kimseyi tanımadım ben

Senden daha özel

Kimselere de bakmadım

Aklımdan geçen

Kimseyi tanımadım ben

        Senden daha güzel  🎼  

 

-Kaptan şuradan bir öğrenci iki tam alır mısın?

-Lütfen arkaya doğru ilerleyelim, bekleme yapmayalım.

“Evet efendim yoldayım şu an. Evet anladım Mahpeyker caddesini geçtikten sonra ki ilk sola dönünce sağda ki bina. Evet anladım.”

Hah la parayı vermeyi unuttum dur kalkayım.

“Yavrum şuradan iki kişi uzatır mısın?”

“Peki teyzecim.”

“Yok efendim size demedim.”

“Reis be şuradan da bir kişi alır mısın kestirmede inecem.”

“Abi bir öğrenci de buradan, kardeş buradan da üç kişi alsan sana zahmet.”

İnsafsızlar beni mi beklediniz ya, telefondayım görmüyor musunuz?

“Umut bey beni dinliyor musunuz? Meşgulsünüz galiba?”

“Abi buradan kaç kişiydi? Üç mü iki mi?”

“Nasıl? Umut bey?”

“Evet efendim kulağım sizde ben dinliyorum sizi”

“Nasıl dinliyorsunuz? Allah aşkına napıyorsunuz siz? Size önemli bir şey anlatmaya çalışıyorum bu ne gevşekliktir canım.”

“Abi sen ne kadar verdiydin şoför soruyor? Dur ama ben bunu size söyledim değil mi?” Aha sıçtık sıçtık sıçtık naptın Umut sen şefe denecek laf mıydı o? Efendim çok özür dilerim cidden. Şu an halk minibüsündeyim ve şoföre para vermeye kalkınca herkes birden parasını uzatınca karışıklık oldu nolur kusura bakmayın.”

“Orasını anladım zaten neyse insanlık hali olabilir tabi ama biraz daha dikkatli olursan sevinirim.” Leyla bu çocuk resmen ya haha…

“Peki reis olurum sen kafanı yorma… Hasss…ee ben bunu da içimden demedim değil mi?” Esselâa tü… aha valla ölmek istiyorum ya şu an nolur, uzay mekiği falan çarpsın şu minibüse, deprem olup yer yarılsın da içine girsem keşke utancımdan öldüm zaten…

“Evet Umut reis demediniz. Bence siz telefonu kapatıp bir kendinize gelince görüşelim, adreste sıkıntı çıkarsa iletişime geçersiniz tabi kafanız sakin olduğunda. Ahaha ahh gözlerim yaşardı gülmekten alem bu Umut ya hoş işini de iyi yapıyor, efendi de ama oyyhh kendimi zor tuttum. Kendimi kasmaktan karnım ağrıdı.

“Ta-tamam efendim çok özür dilerim tekrardan, olur görüşürüz.”

-Annee, bu abinin yüzü niye renkten renge giriyor? Uzaylı mı ki o?

-Sus bakayım sen ayıp büyüklerinle öyle konuşulmaz.

-Amaa niye yaa çok komik baksana şuna pufufu.

-Pıft! Ca-canım dön-ahah-önüne sen tatlım ha-kıhkıh-di bakayım ayıppühühaha…

Sağ ol be ablacım iyi ki uyardın hani çocuğu, ayrıca güldüğünü bile saklamıyorsun artık be kadın! Madem saklamayacan başta ne kıvranıyordun o kadar. Aah cidden ölmek istiyorum. Noolur Çinliler yine bir boklar yiyip başımıza bela olsun ve tüm dünya da genel karantina olsun ve aylarca, yok yıllarca odadan dışarı adımımı atmayayım. Noluur ya çok mu şey istiyorum.

 -Mahpeyker caddesinde inecek var mı?

-Evet kaptan müsait bir yerde.

Hah burada inecem, çok şükür bugünde günlük rezil olma kotamızı da doldurduğumuza göre artık gönül rahatlığıyla inebilirim.   

Minibüsten indiğim gibi şefin söylediği adrese uyup sola döndüm ve biraz yürüdüm. Ancak o loş karanlıkta tam seçemedim ama gideceğim yer böyle sanki perili köşkün günümüz modern hali gibiydi. Alışılagelmiş bina boyasından farklı boyanmıştı. Koca binaya dev bir ağaç dövmesi yapılmış gibi görünüyordu.

Gayri ihtiyari temkinli bir şekilde yaklaşmaya başladım. Ne yani hiçbir şey olmamış gibi mi yaklaşaydım. “Aa ne kadar güzel bir bina mimarı kim ki ohohoho~~” “ağğhh mızmızlanma da yürü işte Umut. Mesai bitiminde şeften o son işi kabul etmeyecektim ya. Şimdi ne güzel evde oturmuş anime seyrediyor olurdum, yanına da köpüklü sade Türk kahvesi hehehe ağzımın suları aktı resmen öhömm neyse kendine gel adamım.”

Ben böyle kendi kendime söylenirken perili binanın kapısına gelmiştim. Ama doğru yere mi geldim pek emin olamadım açıkçası, kapı o kadar kötü ve eski görünüyordu ki sanki dokunsam yıkılacakmış gibi bir hali vardı. “Sanırım mimar bütün parayı dövmelere basmış anlaşılan kapı gariban kalmış.” Derken şöyle kapıdan bir iki adım geri çekildim ve o loş ışıkta binanın üstünde olan dev çınar ağacı resmine baktım. Devasa gövdesinin dallarının ucunda binanın camları gözüküyordu cidden ilginç ve güzel bir tasarım olmuş. Tam kafamı kapıya doğru indirirken kol saatime vuran ışık gözümü almıştı. “Oo saat de 20.22 olmuş inşallah bir an önce işimi bitirir de son otobüsü yakalarım bari.”

Elimi âtıl durumda ki kapıya uzatıp açmış ve içeri girmemle yüzüme milyonlarca ışık hüzmesi hücum etmişti. İstemsizce gözlerimi kapamıştım. Ama bir şeyler tuhaftı neden kuş sesleri duyuyordum? Hem de bu saatte, binanın içinde ve burası neden bu kadar sıcak oldu derken gözlerimi yavaş yavaş aralıyordum ama gözlerime inanamamıştım. Gözlerimi birkaç kere önce uzun, sonra kısa aralıklarla kırptım. Ancak manzara değişmemişti.

Ayrıca saat akşamın 20.22siydi buna emindim ancak hava neden bu kadar aydınlıktı? Ne ara sabah olmuştu? Burası binanın içine hiç benzemiyordu. Önümde, kenarlarında bin bir çiçeklerle bezenmiş patika bir yol uzanıyordu ve etraf heybetli çınar ağaçlarıyla doluydu. Dallarında çeşit türlü daha önce hiç görmediğim her biri ayrı renkte olan bir sürü kuş vardı. Gökyüzüne baktım o kadar açık ve adeta yağlı boya tablosundan çıkmış gibi pürüzsüz bir mavilikteydiki kendimi şu az ötedeki çimlerde sırt üstü yatıp bu eşsiz güzelliği seyredesim geldi. Sonra yavaşça kafamı indirip etrafı gözlemlemeye başladım.

Biraz uzakta birkaç ev gruplaşması görüyordum sanırım bir köy olabilir ya da en azından ufak bir yerleşim yeri de olabilirdi. Ben etrafı incelerken burnuma çok güzel çiçek kokuları geliyordu. Bu kokulardan sadece ıhlamuru tanıdım çünkü o daha baskındı. Gözlerim ıhlamur ağacı aradı ama sanırım yeterince yakınında değildim o yüzden göremedim.

Sonra birden aklıma girdiğim kapı geldi ve hemen arkamı döndüm ama yoktu! Koskoca kapıyı bırak o heybetli bina bile yoktu? “Allah aşkına neredeyim ben, burası neresi?!” diye hayıflanırken arkamda kaldığı için görmediğim bir tabela gözüme ilişti, hemen yanına gidip ne yazdığına baktım.

ABSÜRDİYA’YA HOŞ GELDİNİZ!...


21 Eylül 2021 Salı

Ey Rüzgâr!





 Ey Rüzgâr!

Alıp götürsen beni, uzaklara
Bir anlığına unutsam her şeyi
Unutsam tüm düş kırıklıklarını
Yepyeni bir ben olsam,
Bambaşka diyarlarda özgürce dolaşsam.


Sonra sen çıksan karşıma
Yeni açmış pembe bir gül misali,
Gülsen o güzel dudaklarınla.
Kıskansa gün batımı o güzelliğine
Ağıtlar yaksa ozanlar o hoş sesine.
Sonra sere serpe yere serilsek umarsızsa
O an sadece ikimiz olsak.


Volkan KOPUZOĞLU


 

21 Nisan 2021 Çarşamba

Yara

 



Üç çeşit yara vardır
Biri fiziksel yara
En basiti, en masumu.
Vücud yaralanır,
Kan akar ve zamanla kabuk tutar.
Bu işte insanın başına gelen
Belki de en şanslı olduğu yaradır.
 
İkincisi psikolojik yaradır.
Benliğini yer bitirir,
Durmadan vurur, vurur, vurur.
Sen dur diyene kadar,
Yapma diyene kadar acımadan vurur.
Yine şanslıysan kurtulursun
O doğru insan seni alır koparır o dertten
Dünyan ferahlar.
 
Üçüncüsü ruhsal yaradır.
Hem yaşarken hem ölüyken acı verir sana.
İster bilerek ister bilmeyerek bunu yaparsın, yaparlar.
Belki bile bile, belki de bilmeyerek amaçsızca.
Yanlış olduğu bariz olduğu halde
Sadece bir şeylere tutunmak için,
Belki de sadece kendinden kaçmak için yaparsın.
 
Aslında bir yara daha vardır.
Çok kimsenin bilmediği
Anca büyüyünce anlayabildiğin.
Senin içine işler, en derin benliğine kazınır,
Ruhuna, vücuduna, aklına her yerine.
 
 
İçine işleyen bu yaradan kurtulmak istersin.
Kimseye anlatamadığın ama
En çok da anlatmak istediğin bu yaradır.
Bütün cesaretini toplayıp anlatmak istersin
Ama anlatamazsın
 
Artık o senden daha çok sen olmuştur.
Sanki bedenin içindeki idareci sen değil de o olmuştur.
Sen ev sahibi değil de,
Basit bir Allah misafiri olmuşsundur.
 
Bir nevi fırtınanın ortasına doğru süzülen uçak gibi
Otomatik pilotta ona doğru girmeyi beklersin
İşte bu yaraya sahip olanın en büyük hatası da budur
Umutsuzca, sadece beklemek
Birilerinin ona yardım edebilmesini beklemek.
Huzuruna yol açacak o yola girememek
Sırf o kişiyi kaybetme korkusuyla gidememek.
 
Ve günün sonunda insanın elinde olan ise
Yine yaralarıyla baş başa kalmış
Aynada sana bakan
Korkak bir Senden başkası yoktur.

 


 

Volkan KOPUZOĞLU

18 Mart 2021 Perşembe

Düşlerden Gerçeğe

 



 
 
Yazmak,
Elimde olan tek şey yazmak.
Kitaplara konu olacak şekilde sayfalarca,
Hem de günlerce fütursuzca yazmak.
Satırlar arasında kaybolurcasına yazmak.
 
Belki birileri bulur diye,
Belki o birileri sen olursun diye yazmak.
Düşlerin gerçeğe ulaşmasını umar gibi
Çocuksu bir coşkuyla ve neşeyle yazmak.
 
Sadece bir anlığına da olsa
Hayal dünyasının kahramanı olmak
En korkulan kötüsü olmak,
Ya da en sıradışısından,
En sıradanına kadar sadece herhangi biri olmak.
 
Yine de her nerede ve her kim olursam olayım
Her zaman ve her koşulda
Yüreğimi anca bu satırlara dökebilsem de,
Tek dileğim, seni seven yegâne kişi olmak.
 
 


Volkan KOPUZOĞLU

13 Kasım 2020 Cuma

Derinliğin Maviliği

 




Bugün hava çok güzel,
Erikler çiçek açmış,
Her yer pembe kiraz çiçekleri ile süslenmiş.
Bu güzel havada yürüyen
Bir, konuşup eğlenen insanlar görüyorum,
Bir de senin o ay gibi yüzünü renklendiren,
Kiraz pembesi dudaklarınla bana gülümseyişini.
 
Bugün hava çok güzel,
Dışarda kuşlar neşeyle ötüşüyorlar.
Kızıla çalan gün batımında,
Hafif bir meltem esiyor,
Denize açılmış rüzgâra aç yelkenli gibi,
Dalgalandırıyor bukleli saçlarını.
 
Bugün hava çok güzel.
Bütün ışıltısıyla aksediyor kendini güneş.
Önce senin deniz mavisi gözlerine,
Ardından uçsuz bucaksız bu mavi deryaya.
Bense sadece bakabiliyorum sana
Sadece bakmak.
Derin mavilikte,
Hareketsizce,
Ağır ağır
Karanlık dibe doğru batarken
Sadece bakıyorum…
 
 

Volkan KOPUZOĞLU

10 Ocak 2019 Perşembe

Bataklık







Hatalar…
Evet, yanlış seçimlerin gebe olduğu
O acımasız hatalar denizindeyim.
Bu sefer yüzmek yok.
Bu sefer kımıldamak yok.

Beni yemek isteyen,
Yalnızca kör bataklık ve ben.
Tek yönlü karanlık dipsiz çukurun dışında
Başka var mı ki gidilebilecek bir yer?

Ziyanı yok!
Zaten çırpınmayı çoktan bıraktım.
Gittikçe içine sürüklendiğim şu balçık denizinde
Beni bekleyen sadece boş hayaller,
Zifiri karanlıktaki o masum, tatlı hayaller.

Her yer yapış yapış olsa da,
Sensiz kalmış olsam da,
Dudaklarım gibi kupkuru yüreğim
Islak bataklığa rağmen kupkuru bedenim.

Nerdesin ey güzel gözlüm?
Nerdesin umut ışığım?
Sana ulaşamadığım,
Çırpındıkça battığım, bu bataklıkta
Beni bekleyen tek son,
Sadece…
KARANLIK…


Volkan KOPUZOĞLU

3 Temmuz 2018 Salı

Captain Tsubasa 2018 İlk Bakış





Selam, nasılsın? Bu animeyi ilk bakış yapmak için biraz geç kalmış olabilirim farkındayım. Ancak uzun bir seri olacağından pek de geri kalmış sayılmayız öyle değil mi? Hadi o zaman başlayalım.
Aslında Captain Tsubasa’yı anlatmaya gerek yoktur herhalde. Özellikle de 90larda çocuk ya da, ortaokul, liseye giden her gencin kesinlikle bayıla bayıla seyrettiği, arkadaşlarıyla maç yaparken “hayır Tsubasa benim, ben de Misaki olurum o zaman “ gibi geyikler çevirmeyen yoktur sanırım.


Bu anime benim için o kadar değerli ve bir o kadar anlam taşıyor ki şu satırları yazarken bile hala düşünüyorum “nasıl yazacam lan” diye. Şimdi bu efsaneyi nasıl dile getirirsiniz ki zaten öyle değil mi? Eh işte artık kalemimiz döndüğünce yazmaya çalışacağız artık. Zamanında sırf kaçırmamak için okul dönüşü çantayı bir tarafa, kendimi bir tarafa hışımla atıp televizyonu açtığım yegâne seridir kendileri.
Son dönemin artık iyice modası haline gelen bu geriye dönük yeniden yapımlar kuşağında, dâhi futbolcumuz Tsubasa da yerini aldı tabi. İlk izlenimim olarak ne yalan söyleyeyim ön yargıyla yaklaşmadım desem pek doğru olmaz. Hani içine edecekler diye çok korktum. Ama Allahtan beklediğimden daha iyi bir iş çıkarmışlar. Hele ki o ilk bölümde Tsubasa’nın kazadan kurtuluşuna çok güldüm, yere düşüyordum nerdeyse gülmekten.
Evet, seri yıllar önce ki halinden gayet iyi yapılmış. Kurgu olarak ben beğendim pek elleşmemişler ama ince detayları falan güzel yapmışlar bu sefer. Tabi doğal olarak grafikleri de çok iyi kalitede olmuş. Yapanların eline sağlık.


 En büyük artısıysa eski serinin o kanser eden bakışmaları kaybolmuş. Evet, yanlış okumadınız bir bölümde GOL bile gördüm yahu hem de beş tane birden lütuf gibi geldi bir hoşuma gitti ki sormayın. Eskiden olsa bir maçı bitirmek eğer ki çok şanslıysak altı bölüm sürerdi. Defanstan forvete giderken milletin koşmasını ve yüz yüze bakışmasını seyretmekten, bir bölüm çoktan bitiveriyordu. Bu inanılmaz bir durum işte yeni seride en çok sevdiğim olay bu oldu ve yine tekrarlamak istiyorum kurguyu çok kurcalamadan aynen devam ettirmeleri de belki buna bir fayda sağlamış olabilir. Gayet eğlenceli ve komik kısımları olduğu kadar ilerleyen bölümlerde dramı da çok başarılı vereceklerine hiç şüphem yok.
Serinin müzikleri ise çok güzel hele ki o efsane eski başlangıç parçasını bu sefer kapanış parçası olarak koymuşlar ki bu da beni benden aldı, ağzınızda enfes bir tat bırakıyor. Hani bölüm bittiğinde yüzünüzde hafif bir tebessüm oluşuyor. Bunu bizim gibi eski hayranları mutlu etmek için yaptılarsa da, tamamen duygu$al olarak yaptılarsa da adamsınız adam diyorum başka da bir şey demiyorum.
Ee bu kadar güzel şey söyledik peki hiç mi kötü yanı yok elbette var. Özellikle her şey de Tsubasa ya muhtaçmış gibi davranmaları çok uyuz etti beni. Yeniliyoruz” eyvah Tsubasa napacaz”, yeniyoruz  “çünkü bizde Tsubasa var”  o oluyor “Tsubasa halleder”, bu oluyor “Tsubasa şöyle”, “Tsubasa böyle” eehhh yeter yahu. Bleach de ki Orihime’nin tahtına göz mü diktiniz hayırdır? Derler adama bu nedir arkadaş. Tamam, anladık bütün bir anime serisi onun üstüne de bu kadar da abartılmaz ki canım. Allahtan Wakabayashi var azcık da ona güveniyorlar. Sağolun be. E mübarek orda kapı gibi, koç gibi Misaki var siz hayırdır demezler mi adama? Dememişler galiba ki 12.bölümde beni fitil etmeyi başardılar. Tebriklerimi sunuyorum.
Herşeye rağmen bu abukluk nazar boncuğu gibi kalıyor tabi onca doğru ve güzel şeyi başardıkları için bu ufak tefek sinir bozucu anlar kaybolup gidiveriyor.
Sonunda da bize yeniden cillop gibi grafiklerle Captain Tsubasa 2018 in başına kurulmak kalıyor iyi seyirler…

    


28 Mayıs 2018 Pazartesi

Sword Art Online: Alternative Gun Gale Online İlk Bakış




Selam, uzun süredir yazmıyordum ama inanın bu seriyle dönüş yapmak bana da şaşırtıcı geldi ^^
Sword Art Online: Alternatif Gun Gale Online'ı seyrettim de merak edenler için yazayım dedim.
Öncelikle feci hayranları kesinlikle okumasın zaten körü körüne "KAWAİİİİ” diye seyredecekler siz şöyle bir kaçılın bakem.
Benim gibi baştan sona seriyi takip edenler ve ilk serinin hastası olanlar. Ve de bir umut bu sefer düzelir lan deyip hikâyenin devamını merak edenlerde, her ne kadar  "SAO dan sonra çok bozdu beaaa" deyip yine de kesinlikle seyredenler ve seyredecek olanları da şöyle kenara alalım.
Tamam geri kalanlar hazırsa LİNK START!


Şimdi ilk başta öyle aman aman süper über bir şey beklememenizi öneririm. Ki herkes sıfırla iki arası bir beklentiyle seyredecektir zaten animeyi. Şunu iyice belirteyim yapacak o güzel zamanı harcayak başka serileriniz ya da, diziniz, filminiz, oyununuz, kitabınız vb. varsa girişmeyin buna bırakın boş bir zamanınızda seyredersiniz hem kaçmıyor ya.
Neyse fazla geyik yaptık az biraz nedir ne değildir, aç karnına ya da, oruçlu kafaya gider mi? Önce bunları bir aydınlığa kavuşturalım değil mi?



Anime 2026 yılında Sword Art Online vakasından iki yıl sonrasını konu almakta. Tamamen yan bir konu hani The Walking Dead ile Fear the Walking Dead kadar bir paralellik var aralarında tek fark aynı evrende geçmiyor en azından oyun olarak.Yani SAO devamı değil bu konuda kafada işaretler kalmasın.
Kahramanımız Kohiruimaki Karen 1,83 cm boyla ortalamanın epey üstündedir ve bu kendisinde feci derecede boy kompleksi yapmıştır. Bu takıntısı yüzünden normal sosyal hayatında doğru dürüst arkadaş çevresi bile yoktur.

Bir gün hayatta sahip olduğu tek arkadaşıyla konuşurken, arkadaşı Karen’e VR oyunlarından bahseder. Bu tam dalış gerçekleştirilen VR oyunları o istediği bücür ve tatlı hayata ulaşma fikri çok cazip gelir ve tabiri caizse üstüne balıklama atlar.
Yalnız hesaba katmadığı şey ise oynadığı oyun geçen sezon SAO da adı geçen ve insanların fütursuzca birbirini öldürdükleri GunGale Online’dır. Hiç bilmediği bu oyun dünyasında Llenn adında tatlı bir bücürük olarak hayatta kalmaya çalışır.



Eveeet, şimdi grafik olarak beklentinizi karşılayan, müzik olarak ortalamanın üstü o da Eir Aoi’nin hatrına gerçi bu serinin açılış ve kapanışları hep iyi olmuştur. Kurgu olaraksa vasatın bir milimcik üstü olan bir anime duruyor karşınızda. Haa tabi aksiyonsa ortalamaya anca bir tık uzaktan selam ederken görüyoruz diyelim ona da, bu gözler ne aksiyon sahneleri gördü SAO da bee! Hey gidi günler! Öhöm pardon, ne diyorduk haa grafik mrafik cart curt doğru…

Ha bu arada Karen’i yani uzun hali daha hoş geldi bana kim bilir belki öyle pek aşırı tatlı chibi karakterleri sevmediğimden de olabilir.

Açıkçası bu ilk bakış olduğu için kurguyu öyle yerlere pek vurmak istemesem de –sonuçta emek var ortada- o mantık hataları ve klişe Polat Alemdarlığı sinir etti beni inşallah devamından sıvamazlar bare. Ha birde gereksiz mi gereksiz 5,5. Bölümü seyretmeseniz de olur hani zamanınız yoksa, ilk defa bir anime bölümünü zor bitirdim yav. Resmen özet geçtiler bu da o azcık güzel aksiyondan tiksindirme duydurduğu için tebrik etmek isterim.

Şimdi o kadar acılı ezme hesabı ezdik peki müzikleri ve grafikleri dışında hiç mi güzel yanı yok. Buna cevabım ise SAO olayından ve Kirito ile Sinon’un GGO macerasından bahsetmeleri güzeldi.

Aslında herşeye rağmen güzel animeydi lan demek isterdim ama değil. Maalesef ilk 6 bölüm için vasat bir işleyiş gördüm, dediğim gibi geri kalan 6 bölümde inşallah sıvamazlarsa vasatın üstünde bir yapım olabilir diye tahmin ediyorum.

Son olarak da asıl seri olan Sword Art Online’ın devam sezonu olan Project Alicization kurgusuyla bu son baharda tekrar anime severlerle buluşacağını da söyleyeyim.
Hepinize keyifli bol geek günler dilerim, esen kalın efenim. Hayırlı Ramazanlar^^



7 Mayıs 2018 Pazartesi

Şubat Soğuğu






Issız soğuk bir Şubat günüydü. Her yer de soğuk havanın o dondurucu etkisiyle buz tutmuş  küçük göletler ve  çatılardan sivri mızraklar gibi uzanan  sarkıtlar vardı. O küçük göletlere basıpda kayıp düşmemek için dikkatle yürüyordu. Bir an için durakladı ve, yüzünü bulutlarla köşe kapmaca oynayan güneşin yer aldığı  gökyüzüne baktı. Belki güneşi görürse keyfi yerine gelir diye umuyordu, ama bulutlar tıpkı güneş ışınlarını engellediği gibi bu küçük umut kırıntısını da engelleyip  soğuk bir şekilde yüzüne vurmuştu. Evet  hava çok soğuktu. Sokakta ne bir kedi vardı, ne de kendinden başka birisi. Yalnız buz gibi esen bir rüzgâr ve kendisi. Rüzgâr, o kadar keskindi ki sanki onunla kavga eden bir insan gibi şekil almıştı. Sürekli beceriksizce kırçıllı atkısıyla yüzünü kapamaya çalışırken, yumruklarını suratının ortasına usta bir boksör edasıyla birbiri arkasına sıralıyordu. Amacına ulaşması için ilerlediği bu yolda tek çıkış yolu sabırla ve azimle tüm zorluklara ve engellere karşı düşüp kalkmadan  yürümekti. Evet sadece yürümek... 

4 Şubat 2016 Perşembe

Nefret




Hiçliğin ortalarındayım
Yapayalnız, sensiz, çaresiz.
Üstüme kâbus gibi çökmüş şu gece de
Hiçbir duyguya yer yok yüreğimde
Ne bir üzüntü, ne bir neşe, ne de keder.
Sadece hafif bir nefret
Kılıcın kınından ayrılmışçasına
Kininden ayrılıp serbest kalan
Kendime duyduğum basit bir nefret.
Öyle bir nefret ki bu içimde
Her geçen gün, her geçen dakika
Ufak ufak daha da artıyor ansızın
Sürekli bozuk plak gibi tekrar ediyor pişmanlık hissi
Hiç sormuyor ki takatin kaldı mı diye?
Seni özlemle andığım şu gecede
Nolur gel yine affet sen beni bir hecede.




Volkan KOPUZOĞLU